Pandemi süreci, aşılamanın başlamasıyla biraz hafifler diye umut ederken, gerek aşılamanın yetersiz ve yavaş olması, gerekse daha hızlı yayılan İngiliz mutantının ülkemizde yoğunlaşması maalesef bütün umutları söndürdü.
Uzmanların yaptığı açıklamalar hiç de iç açıcı değil.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Ertuğrul, Türkiye'de İngiltere varyantının hakim olduğunu belirterek, "Ramazan ayına 30 bin civarı günlük olgu sayısıyla giriyoruz. Bu bizim için çok büyük risk" dedi ve günlük vaka sayılarının 50 bin seviyesine yükselebileceğini belirtti.
Virüs, elbette ki sadece sağlık açısından öldürmüyor, ekonomiyi öldürüyor, esnafı, vatandaşı, işçiyi, işsizi perişan ediyor.
Türkiye'de esnafın perişan durumu yabancı basının da dikkatlerinden kaçmıyor.
İngiliz Financial Times gazetesi konuyu gündemine taşıdı ve çok çarpıcı tespitlerde bulundu. Tespitleri şöyle sıralayabiliriz:
"Türkiye'de esnaf kredilere yönlendirildi ancak kısıtlamalar ve yüksek faiz nedeniyle bu kesim iflasa sürüklendi."
"Pandemi kısıtlamaları ve Merkez Bankası politikalarındaki zikzaklar Türkiye'de özellikle küçük işletmeleri zor durumda bıraktı."
"Bu kesim aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi tabanını oluşturuyor."
"Faizlerdeki artış söz konusu borçlu küçük işletmeler için sancılı."
"Yüksek faiz, borçlu küçük işletmelere büyük yük bindirdi."
"Türkiye'de 3,2 milyon küçük ve orta büyüklükte işletme (KOBİ) var. Toplamda 107 milyar dolar borç yükü olan bu işletmelerin birçoğu borçlarını ödeyemeyerek iflasa sürükleniyor."
"Resmi kayıtlara göre 2020'de 120 bin esnaf iflas başvurusunda bulundu, çok daha fazlası ödeme gücü olmadığı için hukuki süreci başlatamasa da dükkanını kapattı."
Maalesef ülkemizdeki milyonlarca esnafın durumu bu. Kendi kaderlerine terk edilmiş durumda.
Uygulanan yanlış politikalar sebebiyle döviz-borsa-faiz şeytan üçgeninde küresel sermayedarlara ve yandaşlara milyarlarca lira para kazandırılırken, bizim gariban esnafımız artık gününü kurtarabilecek durumda bile değil, borç batağında, hukuki anlamda iflas dahi edemiyor.
Dün kısa çalışma ödeneğinin son günüydü. Bu ödenek, devede kulak misali oldukça yetersiz bir destek olsa da, en azından işletmelere bir nebze can suyu oldu.
Yazımı yazdığım sıralarda "bu ödenek devam edecek" diye siyasilerimizden henüz bir karar çıkmadı.
Kısa çalışma ödeneğinden pandeminin başından bu yana toplam 3,7 milyon işçi istifade etti. Eğer devam kararı alınmazsa, bu, milyonlarca işçinin işini kaybetmesine ya da ücretsiz izne çıkartılmasına yol açacak.
Bunun anlamı, işsizler ordusuna yeni milyonların eklenmesi demektir.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, uygulamanın sona erdirilmesine çok sert tepki gösterdi ve şunları ifade etti:
"Vaka sayıları ortada, aşı programlamasında ciddi sıkıntılar var. O nedenle de (vaka sayılarında) çok ciddi bir artış söz konusu. Buna bağlı olarak da Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybını yaşıyoruz. Böyle bir süreçte yeni birtakım sosyal destekler; gelir desteği, vergi desteği vesaire yapılması gerekirken var olan destek mekanizmaları da sonlandırılıyor. Bunun akılla, mantıkla bağdaşır bir tarafı yok."
Kısa çalışma ödeneği konusunda işçi ve işveren birleşti ve "pandemi bitene kadar devam etmeli" talebinde bulundular.
Hatırlarsanız, bu konuda önceki gün de TOBB, ATO ve ASO'dan da açıklamalar gelmişti.
Hükümet bu yoğun talebe duyarsız kalabilir mi, bilinmez ama eğer dikkate almazsa bunun sandıkta mutlaka bir karşılığı olacaktır.
Bir kısmını aktardığımız örneklere bakıldığında Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu büyük bir gelir kaybına uğradı ve uğramaya da devam ediyor.
Gelir azalırken, peki, giderler ne durumda?
Sadece bir örnek vereceğim; Ramazan erzak kolilerinde geçen yıla göre yaklaşık yüzde 35 zam var. Geçen yıl en ucuzu 13 üründen oluşan ve 44.90 liraya tüketiciye sunulan Ramazan kolisi bu yıl aynı ürünlerle 59.90 liraya satılıyor. Bu yıl erzak kolilerinin fiyat aralığı 60 liradan başlayıp 190 lirayı buluyor.
Hani enflasyon yüzde 14 idi, o halde neden yüzde 35 zam?
Vatandaş gelir kaybından dolayı bir tokat yiyor, zamlardan dolayı ayrıca tokat yiyor.
Mevcut bağımlı siyasi anlayışla, borca dayalı kapitalist ekonomiyle, bu ekonomik ve sosyal girdaptan kurtulmamız asla mümkün değil.
BRICS devletlerinden olan Çin uyguladığı Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli ile gerek ekonomik sorunlardan, gerekse pandeminin ağır şartlarından hızlıca kurtulabildi.
İçimizden çıkan bu eşsiz modeli daha fazla zaman kaybetmeden, daha büyük bedeller ödemeden ivedilikle hayata geçirebilirsek en doğru tercihi yapmış oluruz.
Tabii ki, Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayacak Lideri ve kadroyu baş tacı ederek.
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025