Bütün haber sitelerinde hemen hemen her gün, emekli maaşı ne olacak, iyileştirme yapılacak mı, asgari ücrete zam yapılacak mı vs. gündem ediliyor.
Elbette ki, haber siteleri bu tür haberler daha fazla tıklandığı için milletin bu noktadaki meylini bir şekilde değerlendirmek istiyor.
Bu işin bir tarafı ama bir gerçeği de gözler önüne seriyor; vatandaşların geliri, yüksek enflasyon karşısında sürekli eridiği için bir çözüm arayışı içindeler, bu haberlere olan ilgileri de çaresizlikten kaynaklanıyor.
Dün Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu mayıs ayına ilişkin açlık ve yoksulluk sınırı verilerini paylaştı. Buna göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 19 bin 926 liraya, yoksulluk sınırı 39 bin 426 liraya yükseldi.
Bu yılın başında 17 bin lira olarak belirlenen asgari ücrete, açlık sınırının bu kadara yükseldiği bir ekonomik ortamda zam yapılmayacağı tekrar tekrar açıklanıyor.
10 bin lira olan en düşük emekli maaşı ise, mayıs itibarıyla açlık sınırının yarısı seviyesine düşmüş vaziyette. Temmuz ayı için ihtimal dahilindeki zam oranları da o günün açlık sınırı verileri açıklandığında göreceğiz ki hiçbir yaraya merhem olmayacak. Dikkat ederseniz, önceki yıllarda, vatandaşların gelirlerinin yoksulluk sınırının çok altında olduğundan şikayet ediyorduk ve en azından açlık sınırının altına bu kadar düşmüyordu.
Hükümetin ekonomi politikaları neticesinde şimdi artık yoksulluk sınırı telaffuz bile edilmiyor, ulaşılması düşünülen hedef açlık sınırı oldu. Nereden nereye?
Hükümet, bir taraftan vatandaşın gelirini enflasyonla mücadele bahanesiyle düşürürken, diğer taraftan vergileri de artırmanın hesabı içinde.
Her ne kadar Mehmet Şimşek bu yıl vergilerde artış söz konusu değil açıklamaları yapsa da, vergi düzenlemeleri ile ilgili taslak düzenlemeler hiç de öyle söylemiyor. Örneğin, ekonomik darboğaz sebebiyle getirilen konut kiralarındaki yüzde 25'lik zam sınırı kaldırılıyor. Bu da doğal olarak kira vergilerinde artış demek. Hani vergiler artırılmıyordu, artırılıyor işte!
Dahası, kira istisnalarının ve de 5 yıl sonrası için konut satışlarındaki vergi muafiyetinin kaldırılması gibi konular da esasen vergi artışı anlamına geliyor.
Gündemde olan bir konu daha var, o da, köyde evi olan ya da sahil kentlerinde yazlığı olan vatandaşların vergi yükü, katlamalı Emlak Vergisi düzenlemesi nedeniyle artabilir. Önümüzdeki haziran ayının ilk haftasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) getirilmesi düşünülen taslak düzenlemeyle, Emlak Vergisi oranlarında ilk kez sayıya göre değişikliğe gidilmesi planlanıyor.
Buna göre 1'den fazla evi olanlar, oturduğu evin vergisini her yıl normal ödemeye devam edecek. Ancak aynı kişinin 2'nci ve daha fazla evi varsa bu evler için katlanarak artan Emlak Vergisi ödemek zorunda kalacak. Bu evlere ne kadar ilave vergi yükü getirileceği henüz netleştirilmedi.
Bu da doğal olarak vergi artışı demek.
Hükümet, vergiler artacak dediği zaman, doğrudur, vergiler artacaktır; ama vergileri arttırmayacağız dediklerinde de vergileri artıracağız anlamındadır.
AKP hükümetinin, yabancılara, sermaye gruplarına ve yandaşlara sınırsız imkanlar tanıdığı bir ekonomik ortamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vatandaşlara yaptığı "Yastık altı altınları ekonomiye kazandırın" çağrısı ve "Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor" sözleri dikkat çekti ve şaşkınlık yarattı.
Zira 22 yıldır bu ülkeyi o yönetiyor.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Sayın Erdoğan'ın bu sözlerine yönelik dikkat çekici bir açıklama yaptı ve özetle şunları söyledi:
"'Ben işte bu belediyenin yöneticisiyim, bu ülkenin yöneticisiyim' diye zenginleşen insanlar bir problem. Burada fakirden zengine servet transferinin zengin tarafı, ticaret yapan, bunu hak eden vesaire gibi değil... Problem haksız yere kazancı elde edenlerde"
"Bir de ne söylüyor, 'yastık altı ekonomiye faydası olmayan bir zenginlik var ülkede, bizim insanımız bunu çok yapar' diyor. Yani fakirin yastığının altındaki 3 gram altına da yine o zenginler göz dikmiş vaziyette. Bu da gerçekten acınası bir durum."
"Bu ekonominin geldiği noktanın özetidir. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülke yöneticisinin, 'yastık altınızdaki paraları bize getirin' dediğini duymamışsınızdır."
"Şimdi bir vatandaş altını ekonomiye nasıl sokar? Vatandaşın tamamı sanayici mi, iş insanı mı, tüccar mı? Ne istiyor, 'gelin paranızı faize yatırın' istiyor."
"Cumhurbaşkanının beklentisi olan yatırım aslında faize ve borsaya yönelik yatırımlar. Dolayısıyla faize ve borsaya yatırım yapıp ne yapalım, paramızı mı batıralım? Parayı bankalara verip onları zengin mi edelim? Bir kere zaten işin haram boyutu, nas boyutu bambaşka"
"Seçimden önce 'nas var benden başka bir şey beklemeyin' diyordu, şimdi bütün ülkeden aslında parasını faize yatırmasını bekliyor, bütün ülkeyi 'haram işleyin' diye yönlendiriyor. Bu da hakikaten geldiği acı tablo"
"Küresel, kapitalist ekonomik modelin şu anda Türkiye'de en güçlü uygulayıcısı Sayın Cumhurbaşkanımız. Dolayısıyla Türkiye'nin buradan bir çözüm elde etmesi mümkün değil."
- Salih Müslim: YPG silah bırakmayacak / 13.03.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025
- Duma’da tarihi MEM toplantısından 12 yıl geçti / 28.02.2025