Avrupa Birliği önce içeride çöktü. "Halka hürriyet getireceğiz ama bu, ülkedeki dengeler sebebi ile olmuyor. AB ile bireber olursak bu işi beraber çözeriz" söylemi bugün bitmiş durumda.AİHM'nin "başörtüsüne tutsaklık Apo'ya özgürlük" kararları bunu tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi.Tek projesi AB olan, ya da bir AB projesi olan AKP için zor günler başladı.Avrupa Birliği hiçbir tartışmaya bırakmayacak şekilde kapıları kapatıyor. Abdullah Gül'ün 17 Aralık tarihi için "bu bir hukuki süreçtir" demesi paniğin ipuçlarını veriyor. Görünen o ki AB, hükümetin eline verdiği oyuncağı dahi geri isteyebilir.Vatandaş ise burnundan soluyor. 3 yıldan sonra rahatlık gelecek söylemi tükenmiş durumda. Ancak hükümeti bekleyen esmer günlerin tek sebebi de bu olmayacak.***Avrupa Birliği projesi içe dönük olduğu kadar dışa dönük olarak da çökmüş durumda.Fransa'nın %55 ile " Anayasa'ya hayır" demesi -hiç kimsenin kuşkusu olmasın- AB'yi alt üst edecektir. Hiç kimse bundan sonra şu ana kadar devam eden şekli ile bir AB beklemesin.Tüm harçlar yeniden karılacak ve yeni bir AB modeli ortaya konulacaktır. Bu model "büyüyen değil, derinleşen bir AB" olacaktır. Yani Avrupa Birliği kendi içinde 2-3 katagoriye ayrılacak, Fransa ve Almanya derin Avrupa'yı oluştururken, diğerleri bu iki ülkenin etrafında halkalanacaktır.Bunun anlamı şudur: Avrupa Birliği "Fransa ve Almanya" demekle eşdeğer bir konuma gelecektir. Sözün kısası şu : 29 Mayıs Fransa referandumu öncesi ile sonrası aynı olmayacaktır. Türkiye'ye kapılar zaten kapalıydı ama artık bu süreç bir kez daha zırhlı bir kaplamaya bürünmüştür. Hiç bir aklı başında insan artık Türkiye'nin AB üyeliğinden falan söz edemez. Bu macera burada sona ermiştir.***Peki Fransızlar niye böyle bir karar aldılar. Yeni Anayasa aslında Fransa'ya, geçmişe oranla daha iyi temsil imkanları getiriyordu.Buna rağmen halk yeni AB düzenine hayır dedi. Peki ama niçin?1- Fransızlar AB anayasasını ve bu anayasa ile kurulmaya çalışılan yeni düzeni bir ABD senaryosu olarak görüyorlar. Düşünüyorlar ki genişleme politikaları ABD'nin eseri ve bu büyüme çekirdek Avrupa'yı oluşturan Fransa'nın gücünü sınırlıyor.İşte AB'ye yeni alınan Polonya'nın durumu. ABD ne isterse onu yapıyor. Bir AB ülkesi olmaktan çok, ABD eyaleti gibi çalışıyor. Yani yeni bir İngiltere durumu söz konusu.Bu koşullar altında temsil olarak Fransa'nın ağırlğının %9'dan %13'e çıkması önemli değil. Yani iktidar olup, muktedir olmama durumunu Fransızlar kabul etmiyor.2- Fransa kendisini Avrupa'nın lider ülkesi olarak görüyor. Avrupa'yı ABD'nin değil Fransa'nın şekillendirmesini istiyor. Çünkü AB fikrinin entellektüel ve siyasi temellerini Fransa'da attılar ve şimdi bunun meyvesini toplamak istiyorlar. Zaten geçmişten bu tarafa da hep "ayrık" bir tutuma sahip oldular.Soğuk savaşın en cafcaflı günlerinde De Gaulle, Nato'nun askeri kanadından çıkmakta tereddüt etmemişti. Şimdi De Gaulle'ün çocukları dedelerinin izinden yürüyorlar.3- Avrupa'da "öteki" kavramı hep varolmuştur. Öteki meselesi o kadar önemlidir ki Avrupa tarihinin en önemli bölümlerinde "mezhep savaşları" yer alır. Yani adamlar bırakınız farklı dini kültürü, mezhep farklılığını dahi kabul etmiyor, bunun için yüzyılar süren mezhep savşları yapıyorlar.Bu koşullar altında Fransa için Bulgaristan, Romanya eşit koşullarda üye olamaz. Olsa olsa bu ülkeler Fransız'a, Alman'a hizmet edebilir, pazar olabilir.4- Fransızları hayıra iten en önemli nedenlerden birisi ise Türkiye'nin konumu... Hükümetin düşük yoğunluklu AB sürecine rağmen Fransızlar şunu ortaya koydular:"Türkiye'nin adını bile duymak istemiyoruz!"Burada altı çizilecek nokta şu: Türkiye aday değil, bir süreç içinde tutulmasına rağmen Fransızlar kapısını kapattılar. Niye, çünkü şuur altında "öteki" inancı var ve en küçük ihtimal dahi onları deli etmeye yetiyor.Yani Kıbrıs Rumlarının refleksi var Fransızlar da.KKTC'yi teslim ediyorsun ama yine de endişe ediyorlar. Bu adamlar sonradan da olsa uyanırlar da bizi rahatsız ederler diye... Konforlarını kaybetme korkusu da diyebiliriz.Şunun da altını çizmek gerekiyor: Türkiye'nin üyeliğine ilişkin doğrudan doğruya bir referandum olsa idi hayır oranı %90'ın altına düşmezdi. Çünkü burada Türkiye'nin aday üyeliği doğrudan değil, dolaylı bir argüman olarak gündemi işgal etti. Şayet bu Türkiye'nin %100 tartışıldığı bir referandum olsa idi herşey çok daha farklı olurdu.Hayır oylarının psikolojik arka planına dair şifrelerde bunlar var.Daha çok su alacak bu pilavı tartışmaya devam edeceğiz.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021