Hz. Peygamberin (s.a.v) Veda Haccı'nda ve Hz. Ali'nin hilafetini ilan ettiği Gadir-i Hum hadisesinde Hz. Fatıma (a.s.) babası Rasulullah'ın hep yanındaydı.
"Bir mü'min verdiği söze nasıl bağlı kalmalıdır?" sorusunun cevabı esasen Hz. Fatıma'nın hayatında, verdiği mücadelede açıkça gözükmektedir.
O, Gadir-i Hum'da Allah Resulü'ne İmam Ali'nin hilafeti konusuna söz vermiştir ve Hz. Peygamberin vefatından sonraki kısa ve zorlu süreçte, babasını kaybetmenin derin hüznüne rağmen, O her an verdiği bu sözün arkasında durmuştur.
Hatta bu uğurda karnındaki Muhsin adlı bebeğini de kaybetmiştir.
Sünni Taberi, El-Velayet adlı kitabında şöyle naklediyor:
Rasulullah (s.a.v), Gadir-i Hum Hutbesi'nin başlarında şöyle buyurdular:
"Cebrail Rabbimden yana Bana, burada kalkıp bütün beyazlara ve zencilere şunu ilan etmemi emretti: Şüphesiz ki Ali bin Ebi Talib Benim kardeşim, vasim, halifem ve Benden sonra imamdır."
Sonra şöyle buyurdu: Ey insanlar! Şüphesiz Allah-u Teala, Ali'yi sizlere veli ve imam tayin etti; O'na itaati herkese farz kıldı; hükmü geçerli, sözü ise caizdir (Allah tarafındandır).
Kim O'na muhalefet ederse (karşı gelirse) mel'undur; kim de O'nu tasdik ederse rahmete ulaşmıştır."
Ehl-i Beyt Külliyatı'nın sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, Hz. Fatıma eserinde bu konuda şunları yazmaktadır:
"Gadir-i Hum denilen mevkide yapılan bu açık ilanda orada bulunan 120 bin sahabe Hz. Ali'nin (a.s.) Rasulullah'tan (s.a.v) sonra yerine geçecek halife olduğunu yine Rasulullah'ın ağzından duymuş oldu. Üstelik Hz. Peygamber bunu Allah'ın emri ile ilan ettiğini de açıklamıştı.
Hz. Fatıma (a.s.) da oradaydı ve Allah'ın emri ile gerçekleşmesi gereken bu hilafet konusuna O da şahit oldu.
İşte hayatı boyunca babasının yanında O'na yardımcı olan Hz. Fatıma'nın, Rasulullah'ın rıhletinden sonra başlayan zor görevi, Allah'ın emri ve Peygamberin sünneti olan bu hilafeti gerçek sahibine ulaştırmak olacaktı."
Eğer Gadir-i Hum'da Allah'ın emrini ve Hz. Peygamber'in açık ilanını duyan 120 bin sahabe, Hz Fatıma gibi sözüne ve biatine sadık kalsaydı, Sakifelerde, Cemel vakalarında, Nahrevanlarda, Sıffinlerde farklı arayışlara girmeseydi, İslam dünyası tarih boyunca ve bugün bölük pörçük olmayacaktı.
Hz. Fatıma'nın, Ehl-i Beyt'in ve etraflarındaki çok az sahabenin Gadir-i Hum gerçeğini savunmadaki yalnızlığı; Gadir Hum gerçeği hatırlatıldığında şahit olanların duyarsızlığı ve sessizliği, hatta inkar etmeleri, Ehl-i Beyt'i yalnız bırakmaları, işin vahametini gözler önüne sermektedir.
Hz. Fatıma, Rasulullah'ın vefatını gördüğü bir rüya ile önceden öğrenmiştir.
Hicret'in onbirinci senesinde, Safer ayının son günlerinde Hz. Peygamber rahatsızlandı.
Sahabeler arasında başta bu hastalık geçici bir rahatsızlık olarak değerlendirildiyse de durumu gittikçe ağırlaşıyordu.
Hz. Fatıma, Veda Haccı'ndan sonra rüyada Kur'an okuduğunu, aniden bu Kur'an'ın elinden çıkıp kaybolduğunu gördu. Korkmuş bir halde uyandı. Gidip rüyayı Babasına anlattı.
Rasulullah şöyle buyurdu: "O Kur'an Benim, ey gözümün nuru. Çok geçmeden göçeceğim."
Rasulullah'a son anlarında en çok hizmet edenler, Hz. Fatıma ve eşi Hz. Ali olmuştur.
Sünni kaynaklardan Hacer el-Askalani'nin El-İsabe eserinde Hz. Ali şöyle rivayet eder:
Muaz, Hz. Aişe'ye, "Rasululllah'ı, ağrıları olduğu ve vefat ettiği zaman nasıl bulduğunu" sordu. Hz. Aişe şu cevabı verdi: "Ey Muaz, ben O'nu vefatı esnasında görmedim. Ama kızı Fatıma'ya sorabilirsin. O yanındaydı."
Bazı Sünni kaynaklarda Peygamberimizin, Hz. Aişe'nin yanında son nefesini verdiği yazsa da, bizzat Hz. Aişe bunu yalanlamaktadır.
Gerçekler bu kadar net olmasına rağmen, birilerinin ısrarla gerçek dışı iddialarla bu gerçekleri saptırmaya çalışmaları, berrak suyu bulandırmaya uğraşmaları, Müslümanları ve tüm insanları, Rasulullah'ın Nuh'un gemisi olarak anlattığı Ehl-i Beyt'ten uzak tutmak içindir.
Halbuki bizi Ehl-i Beyt'ten uzaklaştıran her iddia, her söz, her tavır unutmayalım ki, bizi Allah'ın muradından, Hz. Peygamberin sünnetinden ve Kur'an'dan uzaklaştırmaktadır.
Allah bize, Ehl-i Beyt'i sevmemizi emretmektedir, o halde biz Ehl-i Beyt'i sevmek için gayret etmeliyiz. Rasulullah bize Kur'an ve Ehl-i Beyt birbirinden ayrılmaz buyurmaktadır, o halde biz Kur'an'ı anlamak ve yaşamak için Ehl-i Beyt'e sımsıkı sarılmalıyız.
Ehl-i Beyt'i yok sayarak İslam'ı anlattığını ve yaşadığını zannedenler, Ehl-i Beyt gerçeğinin üstünü örtmek isteyenler iyi bilmeliler ki, yaşadıkları şeyin Allah'ın ve Rasulullah'ın rızasından nasibi yoktur. Ve Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.
Ehl-i Beyt ile alakalı doğru ve daha detaylı bilgilere Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ehl-i Beyt Külliyatı'ndan ulaşabilirsiniz. Mutlaka temin ediniz ve dikkatlice okuyunuz.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024