Kıbrıs için dün söylediğimizi bir kez daha tekrarlayalım:
"Kıbrıs'ta umudumuz Rumlardır. Eğer Rumlar bir saflık edip de, Kofi Annan'a resti çekmezse, 5 asırlık davanın üstüne bir bardak soğuk su içebiliriz".
Bunu şunun için söylüyoruz. Biliyorsunuz manşetlere dökülen bilgilere göre Rauf Denktaş "20 Mart'a kadar anlaşamazsak garantörler devreye girsin. Yine olmazsa boşlukları Annan doldursun" demiş.
Yani zavallı Denktaş, 20 Mart'a kadar süre koparmış ve bundan dolayı mutluymuş!
İşin ilginç tarafı "Kıbrıs'ı, satmayı" dava edinmiş Türk basını da bu işten memnun. Çünkü Rauf Denktaş, bu kabulle birlikte "kısa bir süre kazanımı hariç" boşlukların Kofi Annan tarafından doldurulmasına ilk kez onay vermiş oluyor.
Yani planın en tehlikeli kısmı, KKTC Cumhurbaşkanı tarafından imza edilmiş oldu.
Görüşmelerin de, hareketlenen kesiminde (!) artık bu aşamadan sonra fazla bir anlamı yok!
Zaten Başbakan Erdoğan Güney Kore dönüşü uçakta diyeceğini dedi.
"Denktaş masadan kalkamaz. Eğer bunu yaparsa biz de gerekeni icra ederiz."
Bu koşullarda bir dar alan bile yok ki, dar alanda paslaşasınız. Sonuç daha New York uçağından inmeden belli olmuştu. Kıbrıs Davası, Kofi Annan'ın ellerine teslim edildi...
Görüşmelere Türk medya ve basınının ilgisini de izliyorsunuzdur. İnanılmaz bir alaka var. Neredeye çıkardıkları her sayfa büyük bir heyecan ve büyük bir coşkuyla "çözülmeye" destek veriyor.
Sade vatandaşın kafasının karışmaması mümkün değil. Her türlü mantık oyunu, ajitasyon, ve ikna yöntemi kullanılıyor.
"Kıbrıs bizim değil ki ver-kurtulcu olalım"dan tutun da, "Kıbrıs'ı vermezsek Türkiye'yi kaybederiz"e kadar herşey ama herşey bu filmde yer alıyor.
Yazıları okuyunca şu hisse kapılmamak gerçekten mümkün değil:
"Türkiye'de herşey çok kötü. Çünkü Kıbrıs'ı çözemediğimiz (çözülemediğimiz) için. Kıbrıs'ı verirsek Türkiye müthiş rahatlayacak. Güllük gülistanlık bir ülkeye döneceğiz..."
Bu psikolojik harekatın ikinci bölümünde ise çözülmeye (varsa, kaldıysa) karşı dikilmeye çalışanlar, "az biraz insaf" diyenler var.
Fehmi Koru onlar için yaftayı yapıştırıyor:
"Halk düşmanları".
Radikal gazetesi, Doğan Medya Grubu'nun, Kıbrıs için çıkardığı "özel bir gazete" sanki. Genel yayın yönetmeni son 2 yıldır yazılarına "Kıbrıs'ta çözüme şu kadar gün kaldı" diyerek başlıyor.
4. Dünya savaşı çıksa onlar yine de "Kıbrıs"ı manşetten indirmiyorlar.
Yeni Şafak ve Akit işi asker ve halka yedirme boyutunu üstlenmiş durumdalar.
Denktaş "satılık", çözüme hiç değilse tartışma getirmeye çalışanlar "halk düşmanı".
Bu koşullarda "içeriden" ve "dışarıdan" herşey sarmalanmışken, açıkçası Kıbrıs için yakılacak ağıttan başka bir şey yok gibi geliyor insana!
Ama burada anlamlı bir sorumuz var!
Bu konularda sorumluluk üstlenenler lütfen çıksınlar ve bir itirafta bulunsunlar. Bunu yapsınlar ki insanımız da rahatlasın ve kendi başının çaresine baksın. O itiraf şudur:
"Biz bu ülkeyi tasfiyeye, bu toprakları peşkeşe karar verdik".
Bunu desinler ve duyalım. Böylece hiçbirimiz bu küçük (!) işlerle vakit kaybetmiş olmayalım!
Gerçi şunu da düşünebiliriz: "Sözün fazlası deliye söylenir..."
Kıbrıs'ta şehit olanların da tabii sorulacak sorusu, tutmak isteyeceği yakaları olacak:
"Madem Hala Sultan'ın toprağını satacaktınız, öyleyse biz niye öldük!"
"Kıbrıs'ta umudumuz Rumlardır. Eğer Rumlar bir saflık edip de, Kofi Annan'a resti çekmezse, 5 asırlık davanın üstüne bir bardak soğuk su içebiliriz".
Bunu şunun için söylüyoruz. Biliyorsunuz manşetlere dökülen bilgilere göre Rauf Denktaş "20 Mart'a kadar anlaşamazsak garantörler devreye girsin. Yine olmazsa boşlukları Annan doldursun" demiş.
Yani zavallı Denktaş, 20 Mart'a kadar süre koparmış ve bundan dolayı mutluymuş!
İşin ilginç tarafı "Kıbrıs'ı, satmayı" dava edinmiş Türk basını da bu işten memnun. Çünkü Rauf Denktaş, bu kabulle birlikte "kısa bir süre kazanımı hariç" boşlukların Kofi Annan tarafından doldurulmasına ilk kez onay vermiş oluyor.
Yani planın en tehlikeli kısmı, KKTC Cumhurbaşkanı tarafından imza edilmiş oldu.
Görüşmelerin de, hareketlenen kesiminde (!) artık bu aşamadan sonra fazla bir anlamı yok!
Zaten Başbakan Erdoğan Güney Kore dönüşü uçakta diyeceğini dedi.
"Denktaş masadan kalkamaz. Eğer bunu yaparsa biz de gerekeni icra ederiz."
Bu koşullarda bir dar alan bile yok ki, dar alanda paslaşasınız. Sonuç daha New York uçağından inmeden belli olmuştu. Kıbrıs Davası, Kofi Annan'ın ellerine teslim edildi...
Görüşmelere Türk medya ve basınının ilgisini de izliyorsunuzdur. İnanılmaz bir alaka var. Neredeye çıkardıkları her sayfa büyük bir heyecan ve büyük bir coşkuyla "çözülmeye" destek veriyor.
Sade vatandaşın kafasının karışmaması mümkün değil. Her türlü mantık oyunu, ajitasyon, ve ikna yöntemi kullanılıyor.
"Kıbrıs bizim değil ki ver-kurtulcu olalım"dan tutun da, "Kıbrıs'ı vermezsek Türkiye'yi kaybederiz"e kadar herşey ama herşey bu filmde yer alıyor.
Yazıları okuyunca şu hisse kapılmamak gerçekten mümkün değil:
"Türkiye'de herşey çok kötü. Çünkü Kıbrıs'ı çözemediğimiz (çözülemediğimiz) için. Kıbrıs'ı verirsek Türkiye müthiş rahatlayacak. Güllük gülistanlık bir ülkeye döneceğiz..."
Bu psikolojik harekatın ikinci bölümünde ise çözülmeye (varsa, kaldıysa) karşı dikilmeye çalışanlar, "az biraz insaf" diyenler var.
Fehmi Koru onlar için yaftayı yapıştırıyor:
"Halk düşmanları".
Radikal gazetesi, Doğan Medya Grubu'nun, Kıbrıs için çıkardığı "özel bir gazete" sanki. Genel yayın yönetmeni son 2 yıldır yazılarına "Kıbrıs'ta çözüme şu kadar gün kaldı" diyerek başlıyor.
4. Dünya savaşı çıksa onlar yine de "Kıbrıs"ı manşetten indirmiyorlar.
Yeni Şafak ve Akit işi asker ve halka yedirme boyutunu üstlenmiş durumdalar.
Denktaş "satılık", çözüme hiç değilse tartışma getirmeye çalışanlar "halk düşmanı".
Bu koşullarda "içeriden" ve "dışarıdan" herşey sarmalanmışken, açıkçası Kıbrıs için yakılacak ağıttan başka bir şey yok gibi geliyor insana!
Ama burada anlamlı bir sorumuz var!
Bu konularda sorumluluk üstlenenler lütfen çıksınlar ve bir itirafta bulunsunlar. Bunu yapsınlar ki insanımız da rahatlasın ve kendi başının çaresine baksın. O itiraf şudur:
"Biz bu ülkeyi tasfiyeye, bu toprakları peşkeşe karar verdik".
Bunu desinler ve duyalım. Böylece hiçbirimiz bu küçük (!) işlerle vakit kaybetmiş olmayalım!
Gerçi şunu da düşünebiliriz: "Sözün fazlası deliye söylenir..."
Kıbrıs'ta şehit olanların da tabii sorulacak sorusu, tutmak isteyeceği yakaları olacak:
"Madem Hala Sultan'ın toprağını satacaktınız, öyleyse biz niye öldük!"
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021