-Başı tozlu amca sana ne oldu?
-Sorma yavrum! Elli beş yıl ak yastığa baş koyduğum kader arkadaşım bulutlardan yere düştü. Başımdaki tozlar onun yadıdır.
-Sen küçük kız ne oldu sana?
-Abiciğim! Yarın hacerle evcilik oynayacaktım. Babam bana oyuncak ev almıştı. Hem de bahçe kapısı da vardı. Hacer bu kapıdan gelecek bahçede yemek pişirecektik. Yarın olmamış... Hem de olmayacakmış. Annem dedi ki Hacer yarını alıp Cennet bahçesine gitmiş. Şimdi orada oynuyormuş. Senin küçük kızın var mı? Getir de onunla oynayayım. Yalnız şimdi git getir lütfen...
-Ak sakallı pamuk yüzlü dedem ne oldu sana?
-Sorma evladım! Adapazarı'na kız istemeye gelmiştik. Ben de torunumun hatırı için buraya geldim. Yatsıdan sonra gidip söz kestik. Torunum bir başka seviniyordu. "Dedeciğim, dedeciğim diyerek boynuma sarılıp yanaklarımdan öpüyordu. "Bana dua et, sakın duanda beni unutma" diyordu". Torunumun nikahı ahrete kaldı evladım.
-Kardeşim nedir bu halin? Kendini harap etme sakin ol!..
-Olacağız abi olacağız. Bu enkazdan çıkan arkadaşımdı. Dün, beraberdik. Bana gördüğü bir rüyayı anlattı. Ben bir mana veremeyince Halis amcaya gittik ona rüyasını anlattı:
"Dar bir yoldan çıkıp büyük bir çınar ağacının altında duruyoruz. Tepeye tepeye", diye bir ses duyunca koşuyoruz. Tepeye vardığımızda bir şehit mezarlığı görüyoruz. Oradan öyle bir ışık yayıldı ki ondan ayrılmak istemedim".
Arkadaşım bu rüyayı anlatınca Halis amca; "Evladım inşallah şehit sevabına nail olursun" dedi. Zaten o hep şehit olmak için dua ediyordu.
-Size ne oldu?
-Ben Almanya'dan geldim. Buradan bir aileyi yazlığıma yerleştireceğim. Her şeylerini hazırladım. Bir ömür bütün ihtiyaçlarını Rabb'im lütfederse karşılayacağım. Acele edeyim de kaybetmeyeyim. Neyi kaybetmeyeceksiniz?
-Hayırda ilk sırayı...
-Ne oldu, nereye bakıyorsun öyle?
-Biraz geriye. Burada tam yetmiş yıllık bir hayat geçti. Yeni bir hayat sayfası açmam için bana derman veren Allah'ım günahlarımı örttü. Kapattı.
-Ne oldu? Nedir bu elindeki.
-Bir anı defteri! Şu enkazın altından çıktı. Bak son sayfada neler yazılı:
"Bugün de akşam oldu. Babam ve annem çay bahçesine gitti. Anneannem ve ben bugün gitmedik. Biz de evde dondurma yedik. Anneannem bana çok güzel bir hikaye anlattı: Yaşlı bir dede bahçesine bir kendisi bir de diğer insanlar için fidan dikermiş. Bir gün sormuşlar: Kendin için olanı anladık da diğer kimseler için niye fidan dikiyorsun? O da demiş ki: Ben ölürsem bu bahçenin meyvesinden yiyenler bana dua ederler. Ben yalnız kendimi düşünmem. Benden başkalarının da duaya ve sevaba ihtiyaçları vardır. Onun için onlar için de bir fidan dikerim ki onlar da sevap alsınlar".
-Ne kaldı geriye ana?
Ne olacak oğul. Bu binada üç evimiz vardı. On birini toprağa verdik. Bir ben kaldım.
-Ne kaldı burada?
-Şu tarafta dört ceset kaldı. Bir de şu minik çocuk. Daha iki aylık. Anne sütüne hasret kaldı.
* * *
-Geriye bunlar kaldı. Bir çocuk ayakkabısı, bir çocuk bisikleti, bir çocuk gömleği. Bir de "Kundak".
* * *
-Baba şu kardeşime bak!..
-Ne yapıyor?
-Ne olacak radyoyu açıyor.
-Kızım o radyoyu bilemez ki!
-Ama radyoda müzik sesi var.
-O müzik sesi bilmez ki.
-Ama ben çok üzgünüm. Hem de saygısızlık olur. Söyle ona radyoyu bir daha açmasın.
Baba iki yaşındaki minik evladını gözyaşları içinde kucağına alırken kızının başını okşar: "Ey Allah'ım şu kızdaki duygusallık bazen koca adamlarda görülmüyor. Sen bizi ıslah et".
-Sorma yavrum! Elli beş yıl ak yastığa baş koyduğum kader arkadaşım bulutlardan yere düştü. Başımdaki tozlar onun yadıdır.
-Sen küçük kız ne oldu sana?
-Abiciğim! Yarın hacerle evcilik oynayacaktım. Babam bana oyuncak ev almıştı. Hem de bahçe kapısı da vardı. Hacer bu kapıdan gelecek bahçede yemek pişirecektik. Yarın olmamış... Hem de olmayacakmış. Annem dedi ki Hacer yarını alıp Cennet bahçesine gitmiş. Şimdi orada oynuyormuş. Senin küçük kızın var mı? Getir de onunla oynayayım. Yalnız şimdi git getir lütfen...
-Ak sakallı pamuk yüzlü dedem ne oldu sana?
-Sorma evladım! Adapazarı'na kız istemeye gelmiştik. Ben de torunumun hatırı için buraya geldim. Yatsıdan sonra gidip söz kestik. Torunum bir başka seviniyordu. "Dedeciğim, dedeciğim diyerek boynuma sarılıp yanaklarımdan öpüyordu. "Bana dua et, sakın duanda beni unutma" diyordu". Torunumun nikahı ahrete kaldı evladım.
-Kardeşim nedir bu halin? Kendini harap etme sakin ol!..
-Olacağız abi olacağız. Bu enkazdan çıkan arkadaşımdı. Dün, beraberdik. Bana gördüğü bir rüyayı anlattı. Ben bir mana veremeyince Halis amcaya gittik ona rüyasını anlattı:
"Dar bir yoldan çıkıp büyük bir çınar ağacının altında duruyoruz. Tepeye tepeye", diye bir ses duyunca koşuyoruz. Tepeye vardığımızda bir şehit mezarlığı görüyoruz. Oradan öyle bir ışık yayıldı ki ondan ayrılmak istemedim".
Arkadaşım bu rüyayı anlatınca Halis amca; "Evladım inşallah şehit sevabına nail olursun" dedi. Zaten o hep şehit olmak için dua ediyordu.
-Size ne oldu?
-Ben Almanya'dan geldim. Buradan bir aileyi yazlığıma yerleştireceğim. Her şeylerini hazırladım. Bir ömür bütün ihtiyaçlarını Rabb'im lütfederse karşılayacağım. Acele edeyim de kaybetmeyeyim. Neyi kaybetmeyeceksiniz?
-Hayırda ilk sırayı...
-Ne oldu, nereye bakıyorsun öyle?
-Biraz geriye. Burada tam yetmiş yıllık bir hayat geçti. Yeni bir hayat sayfası açmam için bana derman veren Allah'ım günahlarımı örttü. Kapattı.
-Ne oldu? Nedir bu elindeki.
-Bir anı defteri! Şu enkazın altından çıktı. Bak son sayfada neler yazılı:
"Bugün de akşam oldu. Babam ve annem çay bahçesine gitti. Anneannem ve ben bugün gitmedik. Biz de evde dondurma yedik. Anneannem bana çok güzel bir hikaye anlattı: Yaşlı bir dede bahçesine bir kendisi bir de diğer insanlar için fidan dikermiş. Bir gün sormuşlar: Kendin için olanı anladık da diğer kimseler için niye fidan dikiyorsun? O da demiş ki: Ben ölürsem bu bahçenin meyvesinden yiyenler bana dua ederler. Ben yalnız kendimi düşünmem. Benden başkalarının da duaya ve sevaba ihtiyaçları vardır. Onun için onlar için de bir fidan dikerim ki onlar da sevap alsınlar".
-Ne kaldı geriye ana?
Ne olacak oğul. Bu binada üç evimiz vardı. On birini toprağa verdik. Bir ben kaldım.
-Ne kaldı burada?
-Şu tarafta dört ceset kaldı. Bir de şu minik çocuk. Daha iki aylık. Anne sütüne hasret kaldı.
* * *
-Geriye bunlar kaldı. Bir çocuk ayakkabısı, bir çocuk bisikleti, bir çocuk gömleği. Bir de "Kundak".
* * *
-Baba şu kardeşime bak!..
-Ne yapıyor?
-Ne olacak radyoyu açıyor.
-Kızım o radyoyu bilemez ki!
-Ama radyoda müzik sesi var.
-O müzik sesi bilmez ki.
-Ama ben çok üzgünüm. Hem de saygısızlık olur. Söyle ona radyoyu bir daha açmasın.
Baba iki yaşındaki minik evladını gözyaşları içinde kucağına alırken kızının başını okşar: "Ey Allah'ım şu kızdaki duygusallık bazen koca adamlarda görülmüyor. Sen bizi ıslah et".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021