"Kuzey Kore, nükleer silahları bulunduğunu ve bunlardan vazgeçmeyi hiçbir şekilde tartışma konusu etmeyeceğini resmen açıkladı. İran hala nükleer silah üretmek gibi bir amacı olmadığını iddia ediyor. Fakat şunu da söylüyor ki nükleer [uranyum] zenginleştirme faaliyetlerini durdurmayı tartışma konusu etmeyecek (bu da tabii ki nükleer silah üretmek istediği zaman bunu kolayca yapabileceği anlamına geliyor). Peki ABD ne diyor? ABD ne diyeceğini bilmiyor ve uğraşıp duruyor. Henry Kissinger, yazılı basında ve televizyonlarda tükürük saçıyor. Condoleeza Rice, İran'ın totaliter bir devlet olduğunu söylüyor ve Avrupalılara, eğer İran nükleer zenginleştirme projesinde ısrar ederse, Birleşmiş Milletler yaptırımlarının devreye sokulacağını açıkça ve yüksek sesle bildirmeleri gerektiğini söylüyor."Ünlü Alman stratejistlerden Immanuel Wallerstein'in 15 Şubat 2005 tarihli "Nükleer Klüp Büyüyor" başlıklı makalesinin giriş cümleleri bu şekildeydi. Özellikle İran'ın nükleer zenginleştirme programı ve ABD ve İsrail'in İran'ı sıkıştırma siyasetlerinin ayyuka çıktığı bugünlerde, nükleer silah konusuna dair her kafadan bir ses çıkıyor. Vallerstein'in bu açıklamaları karşılıklı açıklamaları özetler nitelikte olduğu için kullanma ihtiyacı hissettim. İran'ın nükleer programına Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kanalıyla doğrudan müdahale etme niyetinde olan ve en azından bu konuda aktif bir aktör olup, Irak işgalindeki gibi dekor olmaktan kurtulmak isteyen Avrupa'dan ilginç sesler gelmeye başladı. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac Ile Longue nükleer üssünde yaptığı konuşmada ülkesine karşı gerçekleştirilecek bir terörist saldırıda hiç çekinmeden nükleer silah kullanacağını açıkladı. Fransa'nın bu açıklamasına ilk olarak İran ve Küba'dan oldukça sert tepkiler geldi. Chirac bu açıklamasıyla, 40 yıldır geliştirdiği nükleer silahlarını, süs olsun diye elinde tutmadığını ve tıpkı ABD gibi bunları kullanmak için can attığını itiraf etmiş oldu. İran da sık bir şekilde, uranyum zenginleştirme programlarının komşularını endişelendirmemesi gerektiği yönünde açıklamalar yaparak, başta Türkiye olmak üzere komşu ülkeleri rahatlatmak ve ABD'nin yürüttüğü psikolojik korkutma hareketini boşa çıkarmak istiyor.Rusya ve Çin ise doğrudan olmasa bile, dolaylı olarak ABD'ye karşı İran'ın yanında olduklarını hissettirerek, İran'a karşı yapılacak bir askeri operasyonun üçüncü dünya savaşının fitili olacağı sinyalini veriyorlar. Ahmedinecad da bunları bildiği için, yere çok sağlam basıyor, AB ve ABD'den gelen salvolar karşısında savunmasını gayet iyi yapıyor.ABD ise, Vallerstein'in de ifade ettiği gibi "ne diyeceğini" ve ne yapacağını tam olarak bilemiyor. Irak'taki durumu ortada, dünyadaki dengeler de hızla aleyhine işliyor. Bush'un bundan sonra tek bir çılgınlık hakkı kaldı, o da; korku ve zulüm imparatorluğunu nihayete erdirecek son hamle! Bu hamle İran da olabilir, Suriye de olabilir ve hatta Türkiye de! ABD'nin sıkışıp kaldığı bu denklemde, ABD'deki Yahudi medyası da boş durmuyor tabii ki. Washington Post'ta yayınlanan bir makalede İran'ın nükleer silahları üretmesi tehlikesine dikkat çekilirken, hem İran'ı caydırmak hem de özellikle Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye'nin "İran'a izin veren dünyanın kendilerine de izin vereceği inancı ile aynı yola girmelerinin" önlenmesi için de nükleer silah üretiminin engellenmesi gerektiği belirtiliyor.Yani "bugün İran'a müsaade edip, operasyon yapmazsanız, yarın Türkiye ve diğer ülkeler de cesaret alarak aynı yola başvurabilir" denilmek isteniyor.Bu şekilde ABD yönetimini tahrik ve teşvik ederek İran'a saldırtmak istiyorlar. Bu arada Türkiye'nin nükleer silahlara sahip olmak için - en azından şu anki hükümet döneminde- ABD'nin İran'a operasyon yapamamasından cesaret alacak durumda olmadığı da aşikar. Hükümet, bırakın nükleer silah üretmeyi, mevcut toryum ve uranyum potansiyelini kullanarak, alternatif enerji kaynaklarını harekete geçirmeye bile çekiniyor.Son bir not. Bugün İran'ın nükleer araştırma ve uranyum zenginleştirme programlarına "dünya barışı" adına köpüren ABD'nin, İran'a verdiği nükleer araştırma reaktörlerinin 1967'de etkin hale getirildiğini ve 1975'te Henry Kissinger tarafından imzalanan ABD- İran Nükleer işbirliği memorandumunda İran'a 6 milyar dolarlık nükleer enerji ekipmanı satıldığını biliyor muydunuz?Bilmeyenler öğrensin!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012




















































































