Dünkü yazımızda deprem bölgesinde 100 kişinin Hıristiyanlığı kabul ettiğini ifade etmiştik.
Bu hakikat Türkiye'de misyoner faaliyetlerinin geldiği noktayı ortaya koyması bakımından ibret vericidir. "Ehl-i Kitap da cennetliktir" mesajını veren ve yoğun bir Hıristiyanlık propagandasının yapıldığı bu faaliyetlerin asıl hedefi insanımızı dininden ve Türklüğünden uzaklaştırmak ve bir adım sonra "bu topraklar Türk toprağı değildir" diyebilmektir. Zira batılılara göre Anadolu'da ve Avrupa'da hiç bir yeri olmayan Türkler, geldikleri yere; Orta Asya'ya geri dönmelidirler. Avrupa "Şark Meselesi" olarak adlandırdığı bu davanın yüzyıllardan beri takipçisidir. Misyoner faaliyetleri bu gayenin gerçekleştirilmesi yolunda bir vasıtadır.
Mesele; bir dinin anlatılması ve yayılmasından çok, din yoluyla Türk Milletinin milli beraberliğinin sekteye uğratılmasıdır. Milli bilincin olmadığı yerde, kan dökerek kazandığımız bu toprakların, meraklıları tarafından elde edilmesi kolaylaşacaktır. Neden? Çünkü "Dinî bütünlüğümüz aynı zamanda milli bütünlüğümüzdür." Ancak, birbirimize sıkıca kenetlendiğimiz, bir ve beraber olduğumuz zaman "Şark Meselesi"ni dava edinenlerin, misyonerlikle bizi zehirlemeye çalışanların hesaplarını bozabilir, oyunlarını boşa çıkarabiliriz.
Unutmayalım ki batılılar için "Şark Meselesi" bitmemiştir. İdeallerine ulaşıncaya kadar da bitmeyecektir. Bu meselenin kökü Haçlı Seferleri'ne kadar uzanmaktadır. "Frank Kralı ve Alman İmparatoru M.S 955 yılında, Avrupa'nın bütün feodal devletlerini ve beylikleri toplayarak, Avrupa'ya akınlar yapan bu Orta Asyalı kavmi (Türkleri) ezip yok etmek için yemin etmişlerdi" (M.Brion, Hunların Hayatı).
Bu yeminli ve mutlak bir Hıristiyan ittifakı idi. Alman İmparatoru, Oğuz Avar Türklerinin hakanı Geiza'ya "Hıristiyanlığı kabul edip vaftiz olmasını aksi taktirde kendisine ve kavmine Avrupa'da hayat hakkı tanımayacağını" söylemişti. Hakan bunu kabul etti ve Avarların kolu olan On-Oğur Türkleri topluca Hıristiyan oldular.
Zaman içinde; Hıristiyanlığı kabul eden bu insanlar öz be öz Türk olmalarına rağmen Türklüklerini unuttular. Avrupa medeniyetinin bir parçası oldular. (Bu kavim bugünkü Bulgarların ve Macarların atalarıdır).
O halde başta yaptığımız tespiti tekrar ediyoruz: Bir milletin dinî bütünlüğü milli kimliğinin de teminatıdır.
Bugün yürütülen misyonerlik faaliyetlerinin temel hedefi dinî ve milli kimliğin yok edilmesidir. Avrupa'ya göre bu kimlik yok edilmelidir ki; İngilizlerin deyimiyle "Orta Asya steplerine geri sürülmesi gereken Türkler" İstanbul'dan ve Anadolu'dan çıkarılsın.
Hükümdarlar, devletler, sınırlar değişmiş, ancak Avrupa'nın "Şark Meselesi" hiç bir değişikliğe uğramamıştır.
Hâl böyle olduğuna göre, tekrar söylüyoruz:
Birbirimize kenetlendiğimiz, dinî ve milli değerlerimize sonuna kadar sahip çıktığımız zaman...
İşte o zaman,
"Şark Meselesi"ni dava edinenlerin, misyonerlik faaliyetleri ile bizi zehirlemek isteyenlerin oyunlarını bozabiliriz.
Bu hakikat Türkiye'de misyoner faaliyetlerinin geldiği noktayı ortaya koyması bakımından ibret vericidir. "Ehl-i Kitap da cennetliktir" mesajını veren ve yoğun bir Hıristiyanlık propagandasının yapıldığı bu faaliyetlerin asıl hedefi insanımızı dininden ve Türklüğünden uzaklaştırmak ve bir adım sonra "bu topraklar Türk toprağı değildir" diyebilmektir. Zira batılılara göre Anadolu'da ve Avrupa'da hiç bir yeri olmayan Türkler, geldikleri yere; Orta Asya'ya geri dönmelidirler. Avrupa "Şark Meselesi" olarak adlandırdığı bu davanın yüzyıllardan beri takipçisidir. Misyoner faaliyetleri bu gayenin gerçekleştirilmesi yolunda bir vasıtadır.
Mesele; bir dinin anlatılması ve yayılmasından çok, din yoluyla Türk Milletinin milli beraberliğinin sekteye uğratılmasıdır. Milli bilincin olmadığı yerde, kan dökerek kazandığımız bu toprakların, meraklıları tarafından elde edilmesi kolaylaşacaktır. Neden? Çünkü "Dinî bütünlüğümüz aynı zamanda milli bütünlüğümüzdür." Ancak, birbirimize sıkıca kenetlendiğimiz, bir ve beraber olduğumuz zaman "Şark Meselesi"ni dava edinenlerin, misyonerlikle bizi zehirlemeye çalışanların hesaplarını bozabilir, oyunlarını boşa çıkarabiliriz.
Unutmayalım ki batılılar için "Şark Meselesi" bitmemiştir. İdeallerine ulaşıncaya kadar da bitmeyecektir. Bu meselenin kökü Haçlı Seferleri'ne kadar uzanmaktadır. "Frank Kralı ve Alman İmparatoru M.S 955 yılında, Avrupa'nın bütün feodal devletlerini ve beylikleri toplayarak, Avrupa'ya akınlar yapan bu Orta Asyalı kavmi (Türkleri) ezip yok etmek için yemin etmişlerdi" (M.Brion, Hunların Hayatı).
Bu yeminli ve mutlak bir Hıristiyan ittifakı idi. Alman İmparatoru, Oğuz Avar Türklerinin hakanı Geiza'ya "Hıristiyanlığı kabul edip vaftiz olmasını aksi taktirde kendisine ve kavmine Avrupa'da hayat hakkı tanımayacağını" söylemişti. Hakan bunu kabul etti ve Avarların kolu olan On-Oğur Türkleri topluca Hıristiyan oldular.
Zaman içinde; Hıristiyanlığı kabul eden bu insanlar öz be öz Türk olmalarına rağmen Türklüklerini unuttular. Avrupa medeniyetinin bir parçası oldular. (Bu kavim bugünkü Bulgarların ve Macarların atalarıdır).
O halde başta yaptığımız tespiti tekrar ediyoruz: Bir milletin dinî bütünlüğü milli kimliğinin de teminatıdır.
Bugün yürütülen misyonerlik faaliyetlerinin temel hedefi dinî ve milli kimliğin yok edilmesidir. Avrupa'ya göre bu kimlik yok edilmelidir ki; İngilizlerin deyimiyle "Orta Asya steplerine geri sürülmesi gereken Türkler" İstanbul'dan ve Anadolu'dan çıkarılsın.
Hükümdarlar, devletler, sınırlar değişmiş, ancak Avrupa'nın "Şark Meselesi" hiç bir değişikliğe uğramamıştır.
Hâl böyle olduğuna göre, tekrar söylüyoruz:
Birbirimize kenetlendiğimiz, dinî ve milli değerlerimize sonuna kadar sahip çıktığımız zaman...
İşte o zaman,
"Şark Meselesi"ni dava edinenlerin, misyonerlik faaliyetleri ile bizi zehirlemek isteyenlerin oyunlarını bozabiliriz.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011