10'dan geriye doğru sayarak 2022'ye girildiği dakikalarda vatandaşlarımızın bir kısmı halay çekip göbek atarken, daha o dakika itibariyle zamlarda takla atarak karşılıyordu yeni yılı.
Artık Türkiye'de 84 milyon vatandaşın tek bir gündemi olmuştu.
Ekonomik kriz!
Kriz sözü aslında içinde bulunduğumuz gerçek durumu izahtan varestedir.
Türkiye sadece bu iktidar döneminde değil, aslına bakılırsa Atatürk sonrası yönünü batıya çevirerek zehirli kapitalist sistemin musluğundan su taşımaya başlamıştır.
Sorun doğrudan sistemle ilgili olup, temel yapısallık arz etmektedir.
Bu yapısal sorunların üstesinden gelebilmek için sadece iktidar değişiklikleri ile çözüm bulunacağını sanmak, saflığın ötesinde ahmaklıktır.
Batı medeniyeti ve kültürünün doğal bir ürünü ve de sonucu olan liberal kapitalizm, aslına bakılırsa meydana gelen bütün savaşların da temel sebebidir.
Peki, Türk dünyası olarak biz neden bu sisteme mahkum oluyoruz?
Osmanlı'nın 600 yıl boyunca tüm dünyaya hükmettiği şeklinde naralar atılır ama, kendine has tek bir iktisadi sisteminin varlığından söz edilemez.
Edilemez çünkü yoktur!
O zaman senin 600 yıl boyunca ne işle meşgul olduğun sorusu sorulur ve bu soru bence sorgulamaya kadar gitmeli.
Neyse.
Atatürk dönemi ve uygulamalarına bakıldığında tam bir "Milli" politikaların varlığı söz konusudur.
600 yıl boyunca Osmanlı'nın beceremediğini büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, 15 yıla sığdırmıştır.
Büyüklük, coğrafi şişkinlikle olmaz. Akılla, yüksek bir zeka ile olur. İşte Atatürk'ün farkı bu idi.
1980'li yıllara gelinceye kadar Atatürk'ün devletçi ve milli politikalarından büyük bir sapma gerçekleşmediği için, kurumlar olduğu yerde duruyor ve vatandaşın faydasına iş görüyordu.
12 Eylül darbesini kurgulayanlar aynı zamanda Türkiye'yi bir türlü ikna edemedikleri, liberal kapitalist sistemin acı uygulamalarına, 24 Ocak kararları ile geçirmiş oldular.
2001 yılına kadar hep bu sistemin savrulmaları ile yüzleşti ülkemiz.
Ancak bu tarihten sonra bu da yetmez, şimdide ikinci aşama olarak ileri sürdükleri Irak'ın işgal sürecine ilişkin katkı sunulması bekleniyordu Türkiye'den.
Beklentiler yerine gelmeyince yenileri ile 'durmak yok yola devam' denildi.
Ahalimiz ise vaziyeti görüyor, alkıştan yorgun düşüyordu.
Hemen sonrası…
Bankacılık yasası yeniden değiştirilip, kapitalist sistemin sahipleri garantiye alındı.
MB'nin ise düzenlenen bu sistemde, Hazine ile olan koordinasyonuna çok kritik bir yasal darbe ile son verildi.
MB zaten kullanamadığı para basma yetkisi bir tarafa, elindeki maliyetli parayı bile piyasalara, yine arsız bankalar eliyle arz ediyordu.
Bu sistemde kimin eli kimin cebinde belli değildi .
Özel bankalar tarafından, vatandaşın kaz gibi yolunmasının yasal dayanakları oluşturuldu.
Ne var ki, ahalimiz halinden çok memnun görünüyor, kurbağanın ılık suda haşlanması misali yediği kazıkları çok daha sonra hissedecek bir ilizyonla uyutuluyordu.
Art arda yaşanan ekonomik krizlere karşı uygulanan politikalarla, devletin veren eli değil, olanı da vatandaştan almaya yönelik sopası devreye giriyordu.
Bu arada dünya bambaşka bir Modeli konuşuyordu.
Prof. Dr. Haydar Baş tarafından kaleme alınan "Milli Ekonomi Modeli"
2001 yılında BTP'nin parti programına alınmıştı bu görüşler.
2005 yılında Milli Ekonomi Modeli ismiyle dünyaya deklare edilmişti. 10 Uluslararası MEM kongresi yapıldı. 100'lerce yerli ve yabancı bilim insanı bu kongre'lere katılıp, tebliğlerini sundular. Hayranlıklarını gizleyemiyor, Model'in sahibi ile aynı karede yer alabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bütün bunlar dünyaya canlı olarak yansıyordu.
Tırışkadan çalıştaylar falan değil, 10 ayrı Uluslararası MEM kongresi!
Bunlar insanlık tarihinde ilk kez olan çok büyük devrimlerdi.
Rusya çok akıllı ve hızlı hareket ederek, Modeli ve sahibini ülkesinde ağırladı. Sonrasında bu Model'in bütün dünyada yansımalarını ve motomot bazı kısımlarının hayata geçirilmeye çalışıldığını gördük.
Örneğin İsviçre.
İsviçre 'Evrensel Temel Gelir' (Universal Basic Income) sistemini uygulamaya geçirmek için dünyada referanduma giden ilk ülke oldu.
Bu sistemin genel fikri, devletin bireylere gelirleri ne olursa olsun önceden belirlenmiş bir miktarda ödeme yapması şeklinde planlandı.
Sistemde, yetişkin bireyler için 2.500 İsviçre Frankı (2.259 Euro), çocuklar içinse 627 frank (564 Euro) öngörüyor.
Bu sistemin destekçileri ne diyor?
Evrensel Temel Gelir'i destekleyenler bu sistemin yoksulluk ve eşitsizlikle mücadelede etkili olacağını aynı zamanda da sosyal yardımları almak için yapılan bürokratik giderleri azaltacağını ön görüyor.
Destekçileri aynı zamanda bu sistemin bireyleri istedikleri işi seçmekte daha özgür hale getireceğini, girişimciliği arttıracağını belirtiyor.
Bunların yanında sistemin gençlerin eğitimlerini uzatmaya teşvik edici ve kadın ile erkek arasındaki gelir adaletsizliğini azaltıcı etkileri olacağını düşünenler de var.
İşte insanlık tarihinin en büyük devrimi.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın 30 yıllık emeği ve insanlığa armağanı.
Ancak burada bilinmesi gereken en can alıcı bilgi şudur.
Bu Model'i hangi ülke uygularsa uygulasın, hiçbir ülke bu sistemin ruhuna ve gerçek şifrelerine hakim olamaz!
Bu Model'in isminin şu veya bu çevreler tarafından aşırılarak kullanılıyor olması, ekonomide beklenen karşılığı asla ve kat'a veremeyecektir.
Türk hükümetine çağrımdır.
"Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" diyorsanız, çok geç kalınsa da çözümün gerçek sahibine gelmeli ve oturup medeni insanlar gibi konuşmalısınız.
Gelinirse Türk milleti ayağa kalkar.
Şayet görmezden gelinmeye devam edilirse, Türk milleti 4 bir tarafta tutuşturulan ateşin içinde daha uzun yıllar yaşam mücadelesi veremez.
Tercih sizin!
- PKK’ya değil, ABD’ye silah bıraktırın / 07.07.2025
- Türkiye işgal mi edildi? / 05.07.2025
- Dünya aya giderken biz Silivri’ye gidiyoruz! / 04.07.2025
- Fakirliğe şükretmek Müslümanlık değil, salaklıktır! / 03.07.2025
- İsrail Kıbrıs’a yerleşiyor! / 01.07.2025
- Ortadoğu için tek kurtuluş: ATATÜRK modeli / 29.06.2025
- Türkiye uyuşturucu batağında! / 27.06.2025
- Atatürk’ün kurduğu fabrikalar / 26.06.2025
- Bu vebal, Abdülhamit’in boynunadır! / 25.06.2025