Takiyye; amaçladığı şeyi gizleme ve tersini yapma sanatıdır.
Bu tanımdan yola çıkarak şunu çok rahatlıkla iddia ediyorum ki, Tayyip Erdoğan, Türk Milletine siyaset arenasında hep takiyye yaptı ve yapmaya devam ediyor.
İşte Suriye! İşte Filistin! İşte İsrail! Üç saatte Suriye’yi yerle bir ederiz, diyenler İsrail’i çok sert bir dille uyarıyormuş… Yesinler sizin dilinizi…
Türkiye iç politikada “yeni anayasa” ve “terörü teslimiyetle bitirme” planları ile uğraşırken, dış politikada “sıfır Müslüman dost” politikası ortaya koyarak yalnızlaştı.
Türk Milleti bu sürece nasıl razı oldu? Sorusunun cevabı ise iktidar partisinin, Türk Milletine karşı “siyasi takiyyecilik” sanatını çok iyi yapması ile diyebiliriz.
Öyle çok gerilere gitmeden iddiamızı delillendirelim… Malumunuz Erdoğan şiir ve mektup okuma, okurken duygulandırma sanatını çok iyi beceriyor. Son seçim öncesi idi. 12 Eylül döneminde idam edilen “ülkücü” bir gencin mektubunu yanılmıyorsam parti grubunda gözyaşları ile okumuş, dinleyenleri de gözyaşlarına boğmuştu. Günlerce medya bu mektuba yer vermişti.
Bu gözyaşları, MHP camiasını bile etkilemiş ve AKP’ye çekmişti. Ama aynı Erdoğan, o süreçte “Bozkurt” tanımını “hayvan” olarak algılayıp, anlatmış ve kendisinin “eşrefi mahluk” olduğunu iddia etmişti. Mektubunu okuduğu o genç ise gerçek bir “bozkurttu”.
Başbakan iktidarları döneminde “Türküm” demekten özellikle kaçınmış, dağlardaki “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazıları AKP vekillerini rahatsız etmiş. Bu yazıların kaldırılması gerektiği vurgulanmıştı.
Hatta “Türk” kavramını, yaptıkları anayasadan uzak tutmak için bin bir sebep ve mazeretler arayışına girmişlerdi.
Son olarak üç Kasım’da, Kızılcıhamam’da Erdoğan, Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirinin okumaktan da geri durmadı. Kim Arif Nihat Asya? Neye inandığını bilen tam bir “Türk milliyetçisi”.
İlginçtir! Erdoğan’ın Bakanı ise bu şiire yasak koydu. Neden? Çocukları kine, nefrete götürmesin, diye. Gerçi Erdoğan, Kızılcıhamam’da bu şiiri okurken;
“Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.” Mısralarını okudu mu? Ben anımsamıyorum?
Mehmet Akif Ersoy ömrünü, sözlü ve fiili olarak küffarla yani haçlı emperyalistlerle mücadeleye adamış bir insandır.
“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var. Ulusum! Korkma nasıl böyle bir imanı boğar. Medeniyet dediğin, tek dişi kalmış canavar.”
Erdoğan ise M. Akif’in “tek dişli canavara” benzettiği bu haçlı anlayışları “kadim dost” ilan etmiştir. Bu haçlı emperyalistlerle bir ve beraber olmak için ülkemiz hukukundan, iç ve dış politikasına kadar onların arzu ve isteklerini gözetmiş ve isteklerini yerine getirmiştir.
Ama meydanlarda Akif’in şiirleri ile kalabalıkları hem coşturmayı hem de hüzünlendirmeyi de ihmal etmemiştir.
Necip Fazıl ise Erdoğan’ın vazgeçilmezidir. Ama gel gör ki! Necip Fazıl, Avrupalı olmamayı bir “şeref” olarak tanımlarken Erdoğan, Türk Milletine, Avrupa’ya entegrasyonu ısrarla telkin ediyor.
Necip Fazıl, Avrupa’yı; “Ezeli ve ebedi iman, irade, ahlak, nizam, gençlik, huzur ve şevk kıymetleri yerine, şüphe, uyuşukluk, hile, karışıklık, ihtiyarlık, rahatsızlık ve kasvet” (NFK Çerçeve 1) afetlerinde çırpınan bir toplum olarak nitelerken Erdoğan, Avrupa olmadan olmaz anlayışında.
Hülasa Türk Milleti, kendisine söylenenle, yapılanı ayırt etmedi. Lafa kandı, duygulandı. Ama ülkemizin getirildiği noktadan çıkışı duygulanmayla, şiirleri, mektupları gözyaşları ile alkışlamayla mümkün değil. İman ve aklın gölgesinde hazırlanan projeleri ortaya koymakla mümkündür…
Bu tanımdan yola çıkarak şunu çok rahatlıkla iddia ediyorum ki, Tayyip Erdoğan, Türk Milletine siyaset arenasında hep takiyye yaptı ve yapmaya devam ediyor.
İşte Suriye! İşte Filistin! İşte İsrail! Üç saatte Suriye’yi yerle bir ederiz, diyenler İsrail’i çok sert bir dille uyarıyormuş… Yesinler sizin dilinizi…
Türkiye iç politikada “yeni anayasa” ve “terörü teslimiyetle bitirme” planları ile uğraşırken, dış politikada “sıfır Müslüman dost” politikası ortaya koyarak yalnızlaştı.
Türk Milleti bu sürece nasıl razı oldu? Sorusunun cevabı ise iktidar partisinin, Türk Milletine karşı “siyasi takiyyecilik” sanatını çok iyi yapması ile diyebiliriz.
Öyle çok gerilere gitmeden iddiamızı delillendirelim… Malumunuz Erdoğan şiir ve mektup okuma, okurken duygulandırma sanatını çok iyi beceriyor. Son seçim öncesi idi. 12 Eylül döneminde idam edilen “ülkücü” bir gencin mektubunu yanılmıyorsam parti grubunda gözyaşları ile okumuş, dinleyenleri de gözyaşlarına boğmuştu. Günlerce medya bu mektuba yer vermişti.
Bu gözyaşları, MHP camiasını bile etkilemiş ve AKP’ye çekmişti. Ama aynı Erdoğan, o süreçte “Bozkurt” tanımını “hayvan” olarak algılayıp, anlatmış ve kendisinin “eşrefi mahluk” olduğunu iddia etmişti. Mektubunu okuduğu o genç ise gerçek bir “bozkurttu”.
Başbakan iktidarları döneminde “Türküm” demekten özellikle kaçınmış, dağlardaki “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazıları AKP vekillerini rahatsız etmiş. Bu yazıların kaldırılması gerektiği vurgulanmıştı.
Hatta “Türk” kavramını, yaptıkları anayasadan uzak tutmak için bin bir sebep ve mazeretler arayışına girmişlerdi.
Son olarak üç Kasım’da, Kızılcıhamam’da Erdoğan, Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirinin okumaktan da geri durmadı. Kim Arif Nihat Asya? Neye inandığını bilen tam bir “Türk milliyetçisi”.
İlginçtir! Erdoğan’ın Bakanı ise bu şiire yasak koydu. Neden? Çocukları kine, nefrete götürmesin, diye. Gerçi Erdoğan, Kızılcıhamam’da bu şiiri okurken;
“Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.” Mısralarını okudu mu? Ben anımsamıyorum?
Mehmet Akif Ersoy ömrünü, sözlü ve fiili olarak küffarla yani haçlı emperyalistlerle mücadeleye adamış bir insandır.
“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var. Ulusum! Korkma nasıl böyle bir imanı boğar. Medeniyet dediğin, tek dişi kalmış canavar.”
Erdoğan ise M. Akif’in “tek dişli canavara” benzettiği bu haçlı anlayışları “kadim dost” ilan etmiştir. Bu haçlı emperyalistlerle bir ve beraber olmak için ülkemiz hukukundan, iç ve dış politikasına kadar onların arzu ve isteklerini gözetmiş ve isteklerini yerine getirmiştir.
Ama meydanlarda Akif’in şiirleri ile kalabalıkları hem coşturmayı hem de hüzünlendirmeyi de ihmal etmemiştir.
Necip Fazıl ise Erdoğan’ın vazgeçilmezidir. Ama gel gör ki! Necip Fazıl, Avrupalı olmamayı bir “şeref” olarak tanımlarken Erdoğan, Türk Milletine, Avrupa’ya entegrasyonu ısrarla telkin ediyor.
Necip Fazıl, Avrupa’yı; “Ezeli ve ebedi iman, irade, ahlak, nizam, gençlik, huzur ve şevk kıymetleri yerine, şüphe, uyuşukluk, hile, karışıklık, ihtiyarlık, rahatsızlık ve kasvet” (NFK Çerçeve 1) afetlerinde çırpınan bir toplum olarak nitelerken Erdoğan, Avrupa olmadan olmaz anlayışında.
Hülasa Türk Milleti, kendisine söylenenle, yapılanı ayırt etmedi. Lafa kandı, duygulandı. Ama ülkemizin getirildiği noktadan çıkışı duygulanmayla, şiirleri, mektupları gözyaşları ile alkışlamayla mümkün değil. İman ve aklın gölgesinde hazırlanan projeleri ortaya koymakla mümkündür…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- MOSSAD’ın Afganlı ajanları ve Türkiye / 18.06.2025
- İran, İsrail ve biz / 16.06.2025
- Bugün İslam Dini ‘kemale’ erdi / 15.06.2025
- İran uyanacak ve uyandıracak mı? / 14.06.2025
- Bakan Şimşek’ten korkutan açıklama: ‘En kötüyü geride bıraktık’ / 13.06.2025
- Gerçekler ve yalanlar / 12.06.2025
- MHP’de gömlek değiştirdi / 11.06.2025
- Mafya dönemi bitti organize suçlar dönemi başladı / 09.06.2025
- Devlet bağımsız ise yargı da bağımsızdır / 08.06.2025
- Baba devlet / 07.06.2025
- İran, İsrail ve biz / 16.06.2025
- Bugün İslam Dini ‘kemale’ erdi / 15.06.2025
- İran uyanacak ve uyandıracak mı? / 14.06.2025
- Bakan Şimşek’ten korkutan açıklama: ‘En kötüyü geride bıraktık’ / 13.06.2025
- Gerçekler ve yalanlar / 12.06.2025
- MHP’de gömlek değiştirdi / 11.06.2025
- Mafya dönemi bitti organize suçlar dönemi başladı / 09.06.2025
- Devlet bağımsız ise yargı da bağımsızdır / 08.06.2025
- Baba devlet / 07.06.2025