logo
23 NİSAN 2024

Türk üniversitelerinin sorunları -1/ Prof. Dr. İbrahim ARSLANO'LU

02.07.2006 00:00:00
Bana göre Türkiye'de üniversitelerin en büyük sorunlarının başında yabancı dille eğitim gelmektedir. Türkiye'de eğilimöğretim dili Türkçe olmakla birlikte, iki devlet üniversitesinde(Ortadoğu ve Boğaziçi üniversiteleri)tamamen İngilizce eğitim yapılmaktadır. Son yıllarda bazı devlet üniversitelerinde İngilizce tıp, İngilizce iktisat gibi fakülte ve bölümler açılmıştır. Yine Vakıf Üniversitelerinden sadece Başkent, Okan ve TOBB Üniversiteleri, Türkçe eğitim yaparken Ufuk, Doğuş, Maltepe ve Kadir Has Üniversitelerinde eğitim dili, bazı fakülte ve bölümlerde Türkçe, bazılarında ise İngilizce'dir. Diğer bütün Vakıf üniversitelerinde eğitim dili, İngilizce'dir. Oysa Osmanlılar Dönemindeki 1869 tarihinde çıkarılan Maarifi Umumiye Nizamnamesinde; "Bir ulusun bilimde gelişmesi ancak kendi diliyle mümkündür.Yabancı dilde eğitimde ve bilimde ilerleme zordur" denilmektedir. Türkiye'de kültür işgalinin hangi boyutlara ulaştığını, eski YÖK Başkanlarından birisinin "Türkçe'nin bilim olmadığını ve gelecekte de olamayacağını" söylemesinden anlıyoruz. Oysa Nicholas Negroponto Türk dili için şunları söylemiştir (Arslanoğlu, 1997) "Türk dili, matematik gibi bir dildir, aynı zamanda okunduğu gibi yazıldığı ve yazıldığı gibi okunduğu için geleceğin bilgisayar dili olabilir." Prof. Oktay Sinanoğlu (2006), "dillerin, matematiğe ne kadar yakınsa o kadar bilim dili olabileceklerini, Türkçe'nin matematiksel yapısıyla gerçek bir bilim dili olduğunu, 250 kelimelik tarzanca ile bilim değil ancak bir otelde hizmetçilik yapılabileceğini, yabancı dilin anaokuluna indirilmesi ile 1,5 nesil sonra Türkçe'nin yok olabileceğini" söylemiştir.Yabancı dilde eğitimin bu kadar yaygınlaşmış olması Türk kültürü açısından son derece düşündürücüdür. Böyle giderse gelecekte Türkçe'nin tamamen eğitim, bilim ve kültür hayatından çıkması söz konusu olabilir. Bu ise bir ulusun planlı ve programlı bir şekilde yok edilmesinden başka bir şey olmasa gerektir. İkinci sorun, 1950'lerde Menderes Hükümeti ile başlayan ve günümüze kadar süregelen hükümetle üniversitelerin çatışmasıdır. Gerçekten bu, üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli ve ciddi bir sorundur. 60 yıldır süren bu çatışmanın ben dış kaynaklı olabileceğini düşünüyorum. Ancak burada hükümet ve üniversitelere düşen görev, bu oyunu bozmak ve sorunları yüzyüze görüşerek çözmek olmalıdır. Aksi halde bu çatışma sonunda, hükümetlerce üniversitelere yeterli kaynak ayrılmadığı gibi yeterli kadrolar da verilmiyor. Ayrıca bir zamanlar üniversite profesörün maaşı, başbakanlık müsteşarına denkken bugün başbakanlıkta çalışan bir şube müdürü seviyesine indirilmiştir. Böyle olunca üstün beyinler, üniversiteye girmiyor ve Türkiye'de eğitimöğretim, araştırma ve geliştirme engellenmiş oluyor. Sonuçta bu çatışmalardan devletin çeşitli kurumları ve devletin bütünü zarar görmektedir. Üçüncü sorun, hükümetle üniversiteler arasında süren başörtüsü sorunudur. Bu sorun, ne yazık ki farklı boyutlarda da olsa İran ve Fas gibi İslam ülkelerinde de yaşanmaktadır. Bildiğimiz gibi Türkiye'de 2025 yıldır başörtüsü ile yatıyor, imamhatiplerle kalkıyoruz. Bu biraz İstanbul'un fethi sırasında Bizans halkının meleklerin cinsiyetini tartışmalarını andırmaktadır. Oysa ülkenin eğitim, sağlık, işsizlik, hukuk ve siyasetle ilgili çözülmesi gereken acil ve çok ciddi sorunları bulunmaktadır. Bu kadar sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye'nin yapay gündemlerle meşgul edilmesinde dış güçlerin etkisi olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca karşıdan çok basit gibi görülen bu konu, dış güçler tarafından Türkiye'ye karşı siyasal bir operasyon olarak da kullanılabilmektedir. Şöyle ki, 1999 seçimlerinden Refah partisinden milletvekili olarak seçilen Amerikan vatandaşı Merve Kavakçı, Meclise başörtü ile girmek istemiş ve büyük tepki ile karşılanmıştır. Bu durum Refah Partisinin gelenekçi ve yenilikçi diye iki gruba ayrılmasına ve 2002 yılında yapılan seçimlerde yenilikçilerin kurduğu AKP'nin iktidara gelmesine yol açabilmiştir. Bir de Kamu ekonomik kuruluşlarını " babalar gibi satarım" diyen Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın eşinin başının örtülü ve üzerindeki tişörtün ABD bayraklı olması, bu konu üzerinde düşünenlere çok şeyler ifade edebilir. Çünkü bu, herhangi bir siyasal hesabı olmayan ve geleneksel olarak başını örtenlerden çok farklı bir durumu gözler önüne sermektedir. Yine ABD'li Prof. Hungtington, Atatürk ilkelerinin 70 yıl geride kaldığını söylerken, AB yetkilileri, Türkiye'nin gelişmesinin önünde iki engel görmektedir. Bunlardan birisi Atatürkçülük diğeri ise Türk ordusudur. Bence bu düşünceler, bir ülkeye nükleer silah kullanılması kadar tehlikelidir. Çünkü yukarıdaki ifadelerle, ülkeyi savunan orduya ve ülkenin kuruluş felsefesine karşı psikolojik savaş yapılmaktadır. Başörtüsü gibi irrasyonel bir tartışma ile de, bir taraftan ülke insanın enerjisi boş yere harcanırken öte yandan bu konu bahane edilerek yakın geçmişte Türkiye'de cinayetler işlenebilmiştir. Görüldüğü gibi Türkiye'de halk çoğunluğunun inancı olan İslam Dininin içi boşaltılmış ve sadece başörtüsü ve imamhatip sorununa indirgenmiştir. Oysa İslam dininin, oku, dosdoğru ol, çalışmak ibadettir gibi emirlerine Türk halkı çoğunlukla uymuş olsaydı, belki Türkiye bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisi olabilirdi. Nitekim Batı'da bununla ilgili şöyle bir açıklama vardır: Bildiğimiz gibi Katoliklikte, "bu dünyayı bırak ahirete çalış" prensibi vardır. Batı bunu benimsediği için Ortaçağ boyunca bilimde, sanatta ve felsefede geri kalmıştır. İşte nasıl oldu da Batı toplumları, bugünkü gelişmişlik düzeyine ulaştılar? Sorusunun cevabını ünlü Alman sosyologu Max Weber şöyle vermektedir: Luther, İncil'i Almanca'ya çevirerek Protestanlık mezhebini kurdu. Bu mezhep rasyonel olma, tutumlu olma ve dünyevi işe dinsel ve ahlaksal değer verme gibi üç prensip getirmiştir. Bu prensiplerin günlük sosyal ve ekonomik hayata uygulanması, modern kapitalizmi doğurmuştur, kapitalizm de Batı toplumlarının gelişmesini sağlamıştır. Dördüncü temel sorun, Türkiye'de yüksek öğretim sisteminin, tamamen çok uluslu şirketlere eleman yetiştirmeye yönelmiş olmasıdır. Şöyle ki, 1980'lerde çok uluslu şirketler üretimi bırakarak onun yerine faiz, döviz ve borsa gibi kumara dayalı ekonomik modeli benimsediler. Bunu gelişmekte olan ülkelere de kabul ettirdiler. Türkiye'de bu işin mimarı, eski başbakanlardan Turgut Özal'dır. Nitekim 1983'lerden sonra Türkiye de özelleştirme bahane edilerek yeni devlet yatırımları yapılmadığı gibi, var olanlar özelleştirmeye başlandı. Bundan sonra parası olanlar, yatırım yerine faiz, döviz, borsa gibi üç kağıda dayalı kumar ekonomisine yöneldikleri için üretim azaldı ve gittikçe ekonomi çökmeye başladı. Öte yandan Başbakan Özal, Aralık 1985 tarihinde İstanbul Menkul Kıymetler Borsasını kurdu. Bu yolla yabancılar, borsaya sıcak para sokup çıkararak 2000 ve 2001 yıllarında iki defa kriz yarattılar. Borsanın gerçek ekonomiye hiçbir katkısı olmadığı gibi aynı zamanda yabancıların Türk ekonomisine operasyon yapmalarının önü açılmış oldu. Bugün Türkiye'de çoğunlukla medyanın ekonomi adına sabahtan akşama anlattıkları tamamen faizin düşmesi, dövizin çıkmasıdır. Bunun rantla geçinen tefeci kesimlerin dışındakilere ne faydası olabilir? Bu, ülke ekonomisini günden güne çöküşe götürmektedir. Oysa ekonomik gelişmenin üretim ve ihracata dayandığını bilmek için, ekonomi bilgini olmaya gerek var mıdır? Onun için bence Türkiye'de yapılması gereken ilk şey, tekrar üretim ekonomisine dönmektir. Aksi halde bugün olduğu gibi 15 milyon işsizle ve her geçen gün buna eklenen milyonlarla Türkiye, gelecekte bir suçlular ülkesi haline gelebilir. Beşinci sorun, üniversitelerde istenilen düzeyde bilimsel araştırmaların yapılamamasıdır. Bir defa araştırma için gerekli ortam mevcut değildir. Öte yandan araştırmalar teşvik edilip desteklenmemektedir. Bununla ilgili olarak Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu(1996), bazı rektör ve dekanların bilimsel çalışma yapmak isteyen öğretim üyelerine, "çalışmayı bırakın gidin, rakı için" dediklerini söyledi. Bu bir ülke için felaket sayılabilecek bir durumdur. Çünkü bir ülkenin gelişmesine engellemek istiyorsanız, orada bilimsel faaliyetleri durdurmanız yeterlidir. Ben şahsen yabancı dille eğitimin de hem Türkiye'nin gelişmesini engellemek hem de gençleri ulusal kimlikten arındırmak amacıyla yaptırıldığını düşünüyorum. Ayrıca Türkiye'de öğretim üyelerinden eğitimöğretim, bilimsel araştırma ve yayım ve danışmanlık yapmak gibi üç türlü görev beklenmektedir. Bir kişinin bu üç etkinliği layıkıyla yapması olanaksızdır. Bunlardan birisine ağırlık verirse ister istemez ötekiler aksayacaktır.
 
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
Erdoğan'ın anayasa çağrısına yanıt verdi
'Bir şey uymamak için değiştirilmez'
İsmailağa şeyhi Hasan Kılıç uğurlandı
Erdoğan en ön safta yer aldı
Erdoğan'dan 23 Nisan mesajı
Bu kez Atatürk'ü andı
Muhammed Uğur'un hayali gerçek oldu
Mansur Yavaş'tan 23 Nisan jesti
En çarpıcı deprem uyarısı
'Baza ve koltuk altlarını doldurun'
İstanbul'da kutlamaların merkezi Taksim Meydanı'ydı
Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk sunuldu
Esad, Abhazya Dışişleri Bakanı'na söyleşi verdi
'ABD'yle zaman zaman görüşüyoruz'
Bilim adamından korkutan uyarı
'Sıcaklık 4 ila 6 derece arttı'
Erdoğan buradaki törene katılmadı
Devlet erkanı Anıtkabir'de
Erbil ziyareti Metiner'i heyecanlandırdı
'Erdoğan’ı Kürtsüz bırakma operasyonu'
Havaların ısınmasıyla yine ortaya çıktı
Yılın ilk kene vakası görüldü
Arapça soru sorulunca Türkçesini istedi
Erbaş, Arapça bilmiyor mu?
Barzani'den Erdoğan'a teşekkür
'Zor zamanlarımızda yardım etti'
Milli irade 104 yıl önce hakim oldu
23 Nisan kutlu olsun
Erdoğan'ın anayasa çağrısına yanıt verdi
'Bir şey uymamak için değiştirilmez'
İsmailağa şeyhi Hasan Kılıç uğurlandı
Erdoğan en ön safta yer aldı
Erdoğan'dan 23 Nisan mesajı
Bu kez Atatürk'ü andı
Muhammed Uğur'un hayali gerçek oldu
Mansur Yavaş'tan 23 Nisan jesti
En çarpıcı deprem uyarısı
'Baza ve koltuk altlarını doldurun'
İstanbul'da kutlamaların merkezi Taksim Meydanı'ydı
Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk sunuldu
Esad, Abhazya Dışişleri Bakanı'na söyleşi verdi
'ABD'yle zaman zaman görüşüyoruz'
Bilim adamından korkutan uyarı
'Sıcaklık 4 ila 6 derece arttı'
Erdoğan buradaki törene katılmadı
Devlet erkanı Anıtkabir'de
Erbil ziyareti Metiner'i heyecanlandırdı
'Erdoğan’ı Kürtsüz bırakma operasyonu'
Havaların ısınmasıyla yine ortaya çıktı
Yılın ilk kene vakası görüldü
Arapça soru sorulunca Türkçesini istedi
Erbaş, Arapça bilmiyor mu?
Barzani'den Erdoğan'a teşekkür
'Zor zamanlarımızda yardım etti'
Milli irade 104 yıl önce hakim oldu
23 Nisan kutlu olsun
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.