Önceki gün Meclis'teki tek muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nde önemli bir kurultay gerçekleşti. Kurultay sonucu, medya ve ABD'yi pek de memnun etmedi. Çünkü Deniz Baykal, medya destekli rakibi Mustafa Sarıgül'e 214 oy fark atarak genel başkanlığı kaptırmadı. Sarıgül'ün balonu da, Zülfü Livaneli ve Hurşit Güneş gibi çabuk söndü. Bu balonların çok önemli bir ortak noktası var, o da balonları şişiren nefesin Kemal Derviş'e ait olması. Bir üflemeyle, kendisini başbakan adayı, Türkiye'nin kurtarıcısı zanneden birden fazla uydurma siyasetçi balonu şişirebilen Kemal Derviş'in nefesinin kuvveti Atlantik ötesinden geliyor. Atlantik rüzgarlarıyla şerbetlediği nefesiyle nam salan Derviş'in üfürükçülüğü, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde de revaçtaydı. Hüsamettin Özkan, İsmail Cem, belli bir dönem Deniz Baykal 3 Kasım öncesinde Derviş'in nefesinden nasiplenenlerdi. Bir de Derviş'in havasını aldığı siyasiler var. Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli gibi isimler de Derviş'in hüüüplemesiyle havaları alınarak baraj altına gömülen siyasiler?
CHP'de nasıl bir değişim ve dönüşüm oldu ki, ABD ve güdümlü medya Deniz Baykal'ı hedef tahtasına koydu? Deniz Baykal'ın da çok iyi farkında olduğu üzere, 1 Mart tezkeresinde ABD'ye geçit verilmemesi yönünde yapılan sert muhalefet (Baykal'ın gerçek anlamda yaptığı tek somut muhalif icraat da bu) ABD'nin Baykal'ın üzerini kalın bir çizgiyle çizmesi sonucunu doğurdu. 1 Mart'ta Baykal'ın ipi çekildi ve Sarıgül senaryosu hazırlanmaya başlandı. Sarıgül önce ABD'de yoğun bir yüklemeye tabi tutuldu. Ardından Türkiye'de şehir şehir dolaşarak yapay bir halk rüzgarı oluşturma gayretine girişti. ABD'de düğmeye basılmasıyla harekete geçen medya, Sarıgül'e, tıpkı 3 Kasım öncesi ve sonrasında Tayyip Erdoğan ve AKP'ye verildiği gibi destek vermeye, daha doğru bir ifadeyle Sarıgül'ü pohpohlamaya başladı. Doğan grubu Sarıgül'ü şişirme operasyonunda başrolü oynadı. Hatta Milliyet Gazetesi kantarın topuzunu iyice kaçırıp, CHP adına gazete anketleri bile düzenledi. Anketin sonucunda da "Halkın yüzde 96'sı Baykal'ı istemiyor, Sarıgül'ü istiyor" şeklinde bir sonuca varıldı. Enteresandır, Milliyet gazetesi Baykal'ın da ifade ettiği gibi CHP anketleriyle Fettullah Gülen dizisini aynı günlerde yapıyordu. Bu tesadüf(!), Sarıgül'le Gülen'in soyadlarındaki "gül" benzerliğinden öte, Atlantik ötesi merkezli bir ortak noktaları olduğuna işaret olsa gerek. Baykal'ın dikkat çektiği "Medyanın Haçlı seferi" bol "gül"lü bu isimlerle, dört koldan yürütüldü.
Sarıgül'le Tayyip Erdoğan'ın da birbirleriyle benzer birçok özellikleri bulunuyor. Can Dündar bu ortak noktaların bazılarını şu şekilde sıralamış: Hemen hemen aynı yaştalar, ikisi de Anadolu'dan gelmiş, ikisi de İETT kökenli, aynı yıllarda politikaya girmişler, ikisi de zengin tacir, ikisi de siyasetin özünü kavramaktan çok popülizmi seviyor, ikisi de İstanbul'da belediyecilik yaptı?
Can Dündar'ın atladığı çok önemli bir benzerlikleri daha var Sarıgül'le Erdoğan'ın: İkisi de aynı yerden icazetli. Biri iktidarda, öteki muhalefete talip. Sarıgül bu icazet meselesini gizleme gereği de duymuyor. Ukrayna'da AB ve ABD marifetiyle iktidara iteklenen Yuşçenko'nun "turuncu" atkısını bayrak yapan Sarıgül, bu şekilde "benim arkamda turuncu devrimler mimarı ABD var" diye haykırıyor aslında.
Özetle, ABD Türkiye'de iktidarı dizginlemekle yetinmiyor, meclis içi muhalefeti de kontrol etmek istiyor. Birinci Sarıgül operasyonu Deniz'de boğuldu ama ABD'nin siyaset mühendisliği çalışmaları devam edecek.
CHP'de nasıl bir değişim ve dönüşüm oldu ki, ABD ve güdümlü medya Deniz Baykal'ı hedef tahtasına koydu? Deniz Baykal'ın da çok iyi farkında olduğu üzere, 1 Mart tezkeresinde ABD'ye geçit verilmemesi yönünde yapılan sert muhalefet (Baykal'ın gerçek anlamda yaptığı tek somut muhalif icraat da bu) ABD'nin Baykal'ın üzerini kalın bir çizgiyle çizmesi sonucunu doğurdu. 1 Mart'ta Baykal'ın ipi çekildi ve Sarıgül senaryosu hazırlanmaya başlandı. Sarıgül önce ABD'de yoğun bir yüklemeye tabi tutuldu. Ardından Türkiye'de şehir şehir dolaşarak yapay bir halk rüzgarı oluşturma gayretine girişti. ABD'de düğmeye basılmasıyla harekete geçen medya, Sarıgül'e, tıpkı 3 Kasım öncesi ve sonrasında Tayyip Erdoğan ve AKP'ye verildiği gibi destek vermeye, daha doğru bir ifadeyle Sarıgül'ü pohpohlamaya başladı. Doğan grubu Sarıgül'ü şişirme operasyonunda başrolü oynadı. Hatta Milliyet Gazetesi kantarın topuzunu iyice kaçırıp, CHP adına gazete anketleri bile düzenledi. Anketin sonucunda da "Halkın yüzde 96'sı Baykal'ı istemiyor, Sarıgül'ü istiyor" şeklinde bir sonuca varıldı. Enteresandır, Milliyet gazetesi Baykal'ın da ifade ettiği gibi CHP anketleriyle Fettullah Gülen dizisini aynı günlerde yapıyordu. Bu tesadüf(!), Sarıgül'le Gülen'in soyadlarındaki "gül" benzerliğinden öte, Atlantik ötesi merkezli bir ortak noktaları olduğuna işaret olsa gerek. Baykal'ın dikkat çektiği "Medyanın Haçlı seferi" bol "gül"lü bu isimlerle, dört koldan yürütüldü.
Sarıgül'le Tayyip Erdoğan'ın da birbirleriyle benzer birçok özellikleri bulunuyor. Can Dündar bu ortak noktaların bazılarını şu şekilde sıralamış: Hemen hemen aynı yaştalar, ikisi de Anadolu'dan gelmiş, ikisi de İETT kökenli, aynı yıllarda politikaya girmişler, ikisi de zengin tacir, ikisi de siyasetin özünü kavramaktan çok popülizmi seviyor, ikisi de İstanbul'da belediyecilik yaptı?
Can Dündar'ın atladığı çok önemli bir benzerlikleri daha var Sarıgül'le Erdoğan'ın: İkisi de aynı yerden icazetli. Biri iktidarda, öteki muhalefete talip. Sarıgül bu icazet meselesini gizleme gereği de duymuyor. Ukrayna'da AB ve ABD marifetiyle iktidara iteklenen Yuşçenko'nun "turuncu" atkısını bayrak yapan Sarıgül, bu şekilde "benim arkamda turuncu devrimler mimarı ABD var" diye haykırıyor aslında.
Özetle, ABD Türkiye'de iktidarı dizginlemekle yetinmiyor, meclis içi muhalefeti de kontrol etmek istiyor. Birinci Sarıgül operasyonu Deniz'de boğuldu ama ABD'nin siyaset mühendisliği çalışmaları devam edecek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012