Bütçe açığı, işsizlik ve intiharlar

Ülkemizde, ekonomik koşulların zorluğu ve gelir yetersizliği sebebiyle vatandaşlarımız "Ali'nin külahını Veli'ye giydirme" yöntemiyle, borcu borçla döndürerek dönmeye çalışıyorlardı. Ama üst üste, ekonomik nedenlerden kaynaklanan intiharlar gösteriyor ki artık dönemiyorlar. 

İstanbul Fatih'teki intihar, işsizlik, borç ve icralar sebebiyle; Antalya'daki intihar işsizlik ve borç sebebiyle; İstanbul Bakırköy'deki intihar da işlerin kötüye gitmesi ve ödenemeyen borçlar sebebiyle gerçekleşti. Bu 3 vakada toplam 11 vatandaşımız hayatını kaybetti.

Hem ülkeyi yönetenler olarak, hem de topyekün millet olarak bu tablonun sorumlusuyuz, utanmalıyız ve bu gidişata dur demek için acilen çözümler bulmalıyız.

Demokratik bir ülkede, suçu birilerine atma kolaycılığına kaçarak sorumluluktan kurtulamayız; neyi ekiyorsak onu biçiyoruz.

Masabaşı çalışmalarıyla enflasyon ve faiz rakamları düşüyormuş gibi gösterilse de, toplumun hali ve ekonominin gerçek verileri ekonomik gidişatın hiç de iyi olmadığını gösteriyor. Malum, önceki gün TÜİK işsizlik rakamlarını ve Maliye Bakanlığı da bütçe açığı rakamlarını açıkladı.

İşsizlik oranı Ağustos'ta geçen yılın aynı ayına göre 2,9 puan artarak yüzde 14'e yükseldi. İşsiz sayısı ise 980 bin kişi artarak 4 milyon 650 bin kişiye çıktı.

15-24 yaş arası genç işsiz sayısı tırmanmaya devam ediyor. Geçen yıla göre genç işsizlik oranı 6,6 puan artarak yüzde 27,4'e yükseldi. Neredeyse her 3 geçten 1'i işsiz…

İstihdam edilenlerin sayısı son 1 yılda 789 bin kişi azaldı. Yani bu kadar kişi geçen yıl çalışıyorken, işten çıkartıldı, işsizler ordusuna katıldı. 

Son 1 yılda tarım sektöründe işsiz kalanlar 94 bin kişi, tarım dışı sektörlerde işten çıkartılanlar ise 695 bin kişi… 

Disk-Ar'ın TÜİK'in rakamlarından yola çıkarak yaptığı çalışmaya göre, geniş tanımlı işsiz sayısı 7 milyon 305 bin kişi, işsizlik oranı ise yüzde 20,6…

Bu kadar kişi ve ailesi hiçbir gelire sahip değil…

Peki, devletin bu kadar vatandaşını bakabilmesi, ona iş kapısı açabilmesi, destek olabilmesi mümkün mü? 

Bu sorunun cevabını bütçe rakamlarıyla verelim.

Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın verilerine göre, bu yılın Ekim ayında bütçe açığı 14,9 milyar TL, 10 aylık dönemi kapsayan Ocak-Ekim döneminde ise bütçe açığı 100,7 milyar TL oldu. Bütçe açığı Cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmaya devam ediyor.

2019 yılının bütçe açığı hedefi 80,6 milyar TL idi. Merkez Bankası'nın 40 milyar TL'lik ihtiyat akçesi dahil edilerek 100,7 milyarlık bir bütçe açığı elde edildi. Dahil edilmeseydi ilk 10 aylık bütçe açığımız 140,7 milyar TL olacaktı.

2018'in Ekim ayında bütçe açığı 5,4 milyar TL idi, bu sene 14,9 milyar TL'ye yükseldi, neredeyse 3 kat artış var.

2018'in Ocak-Ekim döneminde ise 62,1 milyar TL bütçe açığı verildi; bu yılın Ocak-Ekim döneminde ihtiyat akçesini çıkarırsak 140,7 milyar TL oldu. 

Neredeyse 2,5 kat artış var.

Bütçe açığında makas hızla açılmaya devam ediyor. Mevcut kapitalist ekonomik sistemle ekonomimiz tam bir çıkmazın içinde… Bütçe açığının sürekli artmasının nedenleri; vergi gelirlerinin istenildiği oranda artmaması, faiz giderlerinin ise katlanarak artması…

Vergi gelirleri, yüzde 70 oranında dolaylı vergiler dediğimiz KDV, ÖTV, ÖİV gibi tüketim üzerinden alınan vergilere endeksli…

Milyonlarca insanımız yukarıda da rakamlarını verdiğimiz gibi işsiz yani hiçbir geliri yok, tüketim kabiliyeti sıfır… 

Milyonlarca aile 2021 TL'lik açlık sınırı altında, yoksulluk sınırının üçte 1'i kadar bir asgari ücrete talim ediyor. 

Tüketim kabiliyetleri yok denecek kadar az…

Mliyonlarca memur ailesi yoksulluk sınırının yarısı kadar bir maaşa talim ediyor, yani onların da tüketim kabiliyeti yeterli değil…

Açıkça görüldüğü gibi vergiler tüketimden alınıyor ama Türk milletinin tüketim kabiliyeti yok… 

Sizce bu tabloda vergi gelirleri hiç artar mı?

Peki, faiz giderleri düşer mi? Vergi gelirleri artmayınca, hükümet doğal olarak borçlanma yoluna gitmektedir. 

Ekonomik ve siyasi risklerin çok olduğu ülkemize borç verenler, giderek daha da yükselen yüksek faizlerle borç vermektedir. 

Borcun tamamını ödeme ihtimali de olmadığı için, ödeyemediğimiz faizler ana borca sürekli eklenmektedir.

Yani faiz giderlerinin azalma ihtimali de yok… 

O halde bütçe açığı katlanarak artmaya devam edecektir.

Tüketim kabiliyeti olmayan bir ekonomide, üretim kabiliyeti de sıfıra doğru yaklaşır. 

Bu da işsizliğin daha da artacağının göstergesidir. 

İşsizliğin, açlığın, yoksulluğun, geçim darlığının olduğu; devletin, borçları ve bütçe açıkları sebebiyle sosyal devlet olma özelliğini kaybettiği bir ekonomide, mevcut anlayışı devam ettirerek intiharları önleyemezsiniz.

Yaşanan bütün bu sorunların ülkemizde değil, dünyada tek bir çözümü var; o da Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Sosyal Devlet Milli Devlet anlayışının temelini teşkil eden yine Sayın Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli'dir.

Bakın, Çin 5 Mart 2013 tarihinde "Rehber Prensipler" olarak ekonomisinin merkezine aldığı Milli Ekonomi Modeli'yle, 2020 yılında ülkesinde yoksulluğu sıfıra indireceğini açıklamaktadır. Dünya dertlerine Prof. Dr. Baş'la ve Modeliyle çözüm ararken, bizlerin Türk milleti olarak O'na ve Modeline hala sırt dönüyor olmamız, bize ne kazandırmıştır, ne kazandıracaktır?

Daha ne kadar duvara toslamaya devam edeceğiz?

Lütfen ayıkalım, işi bilene emanet edelim ve yaşadığımız bütün sorunlardan bir an önce, daha fazla bedel ödemeden kurtulalım.