Fert ve toplum hayatında bir çok şey tartışılabilir. Ancak bazı şeyler vardır ki, bunların tartışılması şöyle dursun düşünülmesi bile mümkün değildir.
Hatta başkaları başkaları hakkında her şeyi düşünebilir ve tartışabilir. Nitekim ABD ve AB ülkeleri dünyanın diğer devletleri ve milletleri hakkında istedikleri gibi düşünüyor, tartışıyor ve her türlü kararları alabiliyorlar. Bunu bizim için de yapıyorlar.
Bugüne kadar kendi aralarında yaptıkları her türlü tartışmayı başta Prof. Dr. Haydar Baş olmak üzere bizler çok yakın takip ediyor ve ne manaya geldiğini de her fırsatta ifade etmeye çalışıyoruz. Bu cümleden olarak Batı dünyasının hemen her fırsatta önümüze koyduğu şartların bizim bağımsızlığımıza yönelik olduğunu her platformda ve herkese anlatmaya çalıştık. Bizi anlamak istemeyenler her fırsatta batılılaşma, çağdaşlaşma gibi kavramların arkasına sığınmaktan başka bir yol izlemediler. Yine bu cümleden olarak zaman geldi bu ülkede batı adına dinimiz, kültürümüz, örfümüz, tarihimiz, ahlakımız, ecdadımız tartışıldı. Ve bütün bu tartışmalar maalesef eşit şartlarda değil, tek taraflı ve önyargılı yapıldı. Diyalog dendi, hoşgörü dendi, çağdaşlık dendi, batılılaşma dendi ama hep yargılanan, suçlanan ve mahkum olan bu milletin ortak değerleri oldu. Keşke bunları biz kendi aramızda tartışabilse idik. Keşke kendi ipimizi kendimiz çekebilse idik. Onu da yapamadık.
Ve bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenliği tartışılıyor. Batılı dostlarımız son noktayı koyarcasına hükümet yetkililerine ve Cumhurbaşkanına egemenliğin devrinin ve paylaşımının ne manaya geldiğini, bunun farkında olup olmadığımızı soruyorlar. İşte bugün Türkiye'nin geldiği ve daha doğrusu getirildiği nokta.
Bence buna verilen cevap ne olursa olsun hiç önemli değil. Bu sorunun yani egemenliğimizin devrinin, paylaşımının teklifi, konuşulması ve bu cesareti kendilerinde bulmalarıdır asıl önemli olan.
Tek bir cevap önemli olabilir. O da egemenliğimizi tartışmaya açanlarla bugüne kadar olan ve bundan sonra da olacak olan bütün siyasi, askeri, ekonomik, sportif ve kültürel anlaşmalarımızı tek taraflı red ve iptal ettiğimizi bildirmek olabilirdi. Bu da olmadığına göre egemenliğimizi tartışmaya açanlar maksatlarına ulaşmışlar demektir.
Bu hükümet kurulurken nasıl ve niçin kurulduğunu bayağı merak etmiştik. Bir şeyler tahmin etmiştik ama doğrusu böylesi de hiç beklenmiyordu.
Bunları çok öncelerden gördüğümüz için, iş başa düştü diyor ve akl-ı selim sahibi herkesi parti-dernek sendika-cemiyet-meslek farkı gözetmeksizin yeniden kuvayı milliye ruhu ile bütünleşmeye, devlete millete, vatana sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Başka çare varsa siz söyleyin...
Hatta başkaları başkaları hakkında her şeyi düşünebilir ve tartışabilir. Nitekim ABD ve AB ülkeleri dünyanın diğer devletleri ve milletleri hakkında istedikleri gibi düşünüyor, tartışıyor ve her türlü kararları alabiliyorlar. Bunu bizim için de yapıyorlar.
Bugüne kadar kendi aralarında yaptıkları her türlü tartışmayı başta Prof. Dr. Haydar Baş olmak üzere bizler çok yakın takip ediyor ve ne manaya geldiğini de her fırsatta ifade etmeye çalışıyoruz. Bu cümleden olarak Batı dünyasının hemen her fırsatta önümüze koyduğu şartların bizim bağımsızlığımıza yönelik olduğunu her platformda ve herkese anlatmaya çalıştık. Bizi anlamak istemeyenler her fırsatta batılılaşma, çağdaşlaşma gibi kavramların arkasına sığınmaktan başka bir yol izlemediler. Yine bu cümleden olarak zaman geldi bu ülkede batı adına dinimiz, kültürümüz, örfümüz, tarihimiz, ahlakımız, ecdadımız tartışıldı. Ve bütün bu tartışmalar maalesef eşit şartlarda değil, tek taraflı ve önyargılı yapıldı. Diyalog dendi, hoşgörü dendi, çağdaşlık dendi, batılılaşma dendi ama hep yargılanan, suçlanan ve mahkum olan bu milletin ortak değerleri oldu. Keşke bunları biz kendi aramızda tartışabilse idik. Keşke kendi ipimizi kendimiz çekebilse idik. Onu da yapamadık.
Ve bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenliği tartışılıyor. Batılı dostlarımız son noktayı koyarcasına hükümet yetkililerine ve Cumhurbaşkanına egemenliğin devrinin ve paylaşımının ne manaya geldiğini, bunun farkında olup olmadığımızı soruyorlar. İşte bugün Türkiye'nin geldiği ve daha doğrusu getirildiği nokta.
Bence buna verilen cevap ne olursa olsun hiç önemli değil. Bu sorunun yani egemenliğimizin devrinin, paylaşımının teklifi, konuşulması ve bu cesareti kendilerinde bulmalarıdır asıl önemli olan.
Tek bir cevap önemli olabilir. O da egemenliğimizi tartışmaya açanlarla bugüne kadar olan ve bundan sonra da olacak olan bütün siyasi, askeri, ekonomik, sportif ve kültürel anlaşmalarımızı tek taraflı red ve iptal ettiğimizi bildirmek olabilirdi. Bu da olmadığına göre egemenliğimizi tartışmaya açanlar maksatlarına ulaşmışlar demektir.
Bu hükümet kurulurken nasıl ve niçin kurulduğunu bayağı merak etmiştik. Bir şeyler tahmin etmiştik ama doğrusu böylesi de hiç beklenmiyordu.
Bunları çok öncelerden gördüğümüz için, iş başa düştü diyor ve akl-ı selim sahibi herkesi parti-dernek sendika-cemiyet-meslek farkı gözetmeksizin yeniden kuvayı milliye ruhu ile bütünleşmeye, devlete millete, vatana sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Başka çare varsa siz söyleyin...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010