Sabahları işe gidenler, okula yetişmeye çalışanlar doğal olarak yeterli ulaşım vasıtası bulamadıkları için iyi-kötü bir araba alıp kendi başlarının çaresine bakmaya çalışıyorlar. Toplumsal çözümler bireysele dönüyor… Toplumsal çözümleri teşvik eden bir politikamız da yok…
Oysa kaderin önüne geçilmiyor.
Bugi-bugi trafiğinin içine düştüklerinde yerel değim ile "Hanyayı-Konyayı" öğreniyorlar.
Otomobil firmaları artan fiyatlara aldırmadan araç üretmeye, vatandaşlar ise yetersiz sokak ve caddeleri açık hava garajı olarak doldurmaya devam ediyorlar.
Birbirine yol vermeyenler, acemiliğine aldırmayıp hız yapanlar ve kazalara sebep olanlar, yol boyu park yeri olmadığı için ikinci sırayı yapanlar, yol hakkı kendilerininmiş gibi birden sağa sola kıranlar, trafik ışıklarına aldırmayanlar, karşısındakinin hakkını çiğneyenler, küfür ve kavgaya karışanlar gırla gidiyor.
Yollar; lunaparktaki "bugi-bugi"lere, çarpışan oto alanına dönmüş durumda.
Bunları kim denetler, yetki kimdedir, vatandaşa yansıyan bir yaptırım var mıdır? Vatandaş bilmiyor.
***
İnsanoğlunun en büyük hasleti olaylar karşısında ya suskun kalmak, ya da boş tehditler savurmaktan ibaret. Bu öyle bir yaygınlaştı ki, sadece trafikte olanlar değil; başvurduğu kurumdan tedbir ve hizmet alamayan vatandaşların da şikayeti var.
İnsanların rahat ve huzur içinde yaşayabilmesi için sadece araç üretmek ve satın almak yetmiyor. Bu araçların nereye park edeceklerini de tayin etmek lazım. Sokağa bırakılan araçlar ülkenin öz sermayesi. Bu kadar araca para yatırmak yerine fabrika kurup üretim yapılmasına katkıda bulunmak daha doğru bir davranış.
Park yeri bulamayınca birbirimizi tehdit etmenin, sokakta park ettiği yeri kendi özel otoparkı gibi görmenin de bir manası yok.
Sağ olsun, ehliyet almak da son derece kolaylaştı. İster karada, ister denizde araç kullanmak için yeterli olmanız değil, sınavın gereklerini yerine getirmeniz yeterli.
***
Eğer bir ülkede yaptırımlar yeterli olmadığı için yerini tehdit almış ise; tedbir almadaki yetersizlik ön plana çıkmış demektir.
Maden kazaları yıllardır ayni mantıkla araştırılmadığı ve çözüme kavuşturulamadığı için devam ediyor.
Trafik kazalarında, yollar açık otoparka dönerken; yeni binalar için zorunlu olan kapalı garaj yerine yatırılan otopark harçları vatandaşa hizmet olarak dönmüyor. Bütün dünyada bir saatte geçmesi gereken araç sayısını kontrol eden sistemler kurulup; yolların yükü azaltılmaya ç alışılırken bizde tamamen tersi oluyor.
Belediyelerin, otoparkı olmayan binalardan aldığı otopark bedeli karşılığında bu harcı ödeyenlere otopark göstermesi yasal olarak zorunlu iken, pek çok yerde sokak araları bile parsellenmiş durumda.
Her konuda yeterli yasalar olmasına rağmen uygulanamaması en büyük sorun.
Bir örnek daha verelim. Deniz kirliliğini önlemek için süre verilen sintine atıklarını toplama istasyonları için zorunluluk getirilmiş, caydırıcı olması için cezai müeyyideler sıralanmış, her marina ve balıkçı barınaklarına süreler tanınmış ancak istasyonların maliyeti hesaplanmadığı için süresinde pek çok yerde bu uygulamaya konulamamıştı.
Sonra? Sonrası malum…
O nedenle tehdit yerine tedbir alınması, konulan kuralların getireceği yüklerin iyi hesaplanması sonra duyurulması gerekmez mi?
Tehdit ile tedbiri birbirine karıştırmamak gerekir.
Yoksa planlar, pilav olur… Tıpkı trafiğin içinden çıkılmaz hale gelmesi gibi…
- Gençlik ve milli demokrasi… / 19.06.2025
- Savaş tamtamları… / 18.06.2025
- Ölenlerin yaşamı… / 06.06.2025
- Söz veren mi, sözünü tutan mı değerli? / 31.05.2025
- Arifler ve âlimler… / 20.05.2025
- Bir öğün, üç tabak yemek… / 13.05.2025
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025