İki gündür yağan kar yüzünden kaldırımlarda zorlukla yürüyoruz. Şişhane Bayırı'nı çıkmaya çalışan arabaların çoğu kayarak yolun bir tarafına savruluyor, zincir takmaya uğraşıyorlar. Tünele çıkan merdivenler de buz tutmuş. Yumuşak karla kaplı kısımlarından dikkatlice yukarı tırmanıp arkadaşlarımla kendimizi İstiklal Caddesi'nin yoğun kalabalığına kaptırıyoruz.
Okul sonrası en büyük zevkim bu güzel caddede ışıl ışıl vitrinleri seyrederek dedemi almaya gitmek… Yılbaşı nedeni ile her yer öylesine güzel süslenmiş ki, yaz akşamlarını aratmıyor. İnce ince yağan kar Taksim'e doğru uzayıp giden araçları beyaza bürümüş.
Tünelden başlayıp Taksim'e doğru uzanan İstiklal Caddesi'ni seviyorum. Uzun, uzun yürüyüşlerde insanın canı sıkılmıyor. Her zaman için Yeşilçam'dan tanıdığınız birkaç ünlü oyuncuyu görebiliyorsunuz. Genellikle hızlı adımlarla balık pazarına doğru yürüyorlar ya da akşam yürüyüşlerini aheste adımlar ile tamamlıyorlar…
Caddenin üzerinde pek çok tarihi dükkân ve pasaj var. Bir de sinemalar. Pazar günü hangi filme gideceğimizi kararlaştırmak için afişlere ve fotoğraflara bakıyoruz.
Galatasaray Lisesi'ni geçtikten sonra köşede Japon mağazası var. Vitrinini çeşit çeşit eşyalar süslüyor. Ancak bu yıl bir de elektrikli oyuncak tren var. Bizim biraz şaşkın, biraz hayran bakışlarımız arasında ışıklar saçarak istasyondan kalkıyor. Vitrin boyunca kurulmuş evlerin, ormanların arasından geçiyor ve dağdaki tünelde kayboluyor. Bir müddet sonra demir köprüde görünüyor, gelip istasyonda duruyor.
Çocukluk işte… Akıl erdirmeye çalışıyoruz. Filmlerde gördüğümüz elektrikli treni bulmuşuz kaçırır mıyız? Bir kompartımana atlayıp biz de hayalen geziyoruz. Birden aklıma dedem geliyor. Rüyadan uyanıyor ve arkadaşlarıma veda ediyorum. Koşuyorum Taksim'e doğru… Geç kalırsam kızacak ve merak edecek diye… Fransız konsolosluğunun köşesinde bekliyor beni. Fötr şapkası, kaşkolü, paltosu kardan beyazlanmış. İnce metal çerçeveli gözlükleri ise beklemekten buğulanmış… Beni görünce gülümsüyor. Koluna giriyorum. "Geç kaldın yine…" diyor. "Hem niye aşağıdan geldin?" Sesimi çıkarmıyorum. Bastonunu kullanarak yürüyor. Az önce geldiğim yolu geri dönüyoruz.
"Önce balık pazarına uğrayalım" diyor. Bir anda nasıl oldu ise "Japon mağazasına bakabilir miyim?" diyorum. "Olur"diyor. Nedenini sormuyor. Mutluyum. Dedemin kolunda aynı yolu gerisin geriye yürüyoruz.
* * *
Sonra ne mi oldu?
Dedemle birlikte Japon mağazasındaki treni izledik… Hiçbir şey söylemedi. Balık pazarına girdik, alışveriş ettik ve eve döndük. Onun üzüldüğünü fark ettim.
Birkaç gün sonra yılbaşında bana birkaç gündür özenle sakladığı paketi uzattı.
Paketi açtığımda gözlerime inanamadım.
Vitrindeki treni değil ama bir benzerini almıştı. Buruk bir sesle; "Bütün çocukların bir treni olmalı…" demişti. Boynuna sarılıp sevinçten havalara uçmuştum.
Sonra halının üstüne oturmuş, geç saatlere kadar treni kurup kardeşimle beraber oynamıştık…
O yılbaşını ve o pahalı hediyeyi hiç unutamadım… Sevgili dedem kuruş kuruş biriktirdiği parayı bana harcamaktan çekinmemişti. Ne zaman kar yağsa, ne zaman bir elektrikli tren görsem hep içim burulur o gece dökemediğim gözyaşım harekete geçer bir garip olurum.
Çocukluk işte…
Hepinize iyi seneler…
- Gerçek… / 18.01.2024
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023
- Haydar Hoca'yı unutmayın / 02.12.2023
- Öğretmenim… / 23.11.2023
- Bir zeytin öyküsü… / 11.11.2023
- Yağmur mevsimi… / 07.11.2023
- Çocuk! / 05.11.2023
- Deprem gerçeği / 01.11.2023