Taşeron siyasilerimize göre, AB iç işlerimize müdahale etmiyor.AB Komisyonu Başkanı Barroso da aynı şeyi söylüyor: "Sizden istediklerimizi iç işlerinize müdahale olarak algılamayın" diyor.Sonunda da ekliyor: "Bu bizim görevimiz" Benim bundan anladığım şu: Barroso'nun görevi bizim iç işlerimize müdahale etmek, bizimkilerin görevi ise Barroso'nun emrine uyarak bütün bu müdahaleleri iç işlerimize müdahale olarak algılamamak.Herkes görevini yapıyor.AB istiyor diye en temel tarım ürünlerinin üretimine tahditler konuldu.Bu iç işlerimize müdahale değil mi?AB istiyor diye tarım nüfusu azaltıldı, azaltılıyor.AB istiyor diye maden yasası çıkarıldı, maden arazilerimiz yabancılara satıldı. Topraklarımızın 7'de 2'sinin tapusu yabancılara verildi.AB istiyor diye yabancılara toprak satışının önü açıldı. Yabancıların değişik oyunlarla aldıkları arazi ve gayrimenkulların miktarı tam olarak belli değil.AB istiyor diye, imar kanununda değişiklik yapıldı ve ev tipi kiliselerin açılmasına olanak sağlandı. 40 binin üzerinde ev tipi kilise açıldı. Binlerce Müslüman Türk genci Hıristiyan yapıldı.AB istiyor diye camiler dökülürken, kiliseler tamir edildi.AB istiyor diye, karlı ve stratejik kamu kuruluşları bir iki yıllık karına haraç mezat satıldı, satılıyor.AB istiyor diye, azınlık ve yabancı vakıflarına sınırsız imkanlar sağlayan vakıflar yasası çıkartıldı. Bütün bunlar iç işlerimize müdahale değil mi?AB ile ilişkilerimizin başladığından bu yana, özellikle de son 5 yıllık AKP iktidarı döneminde ilerleme raporları, taviz maddelerinin alt alta sıralandığı taslaklar havalarda uçuştu durdu.AB hiç geri adım atmadı, her seferinde bir taviz daha listeye ekledi.Bizim taşeron, mandacı zihniyete sahip siyasilerimiz de tam bir teslimiyetle, milletin çıkarlarını da rafa kaldırarak bütün bu tavizlere "evet" dediler. Ya uygulamaya geçtiler, ya da takvime bağladılar. İstenilen tavizleri bir daha hatırlayalım:Kıbrıs'tan askerinizi ve Türk yerleşimcileri çekin. Limanlarınızı Rum gemilerine açın. Rum Kesimi'ni adanın tek hakim devleti olarak kabul edin. Patrikhane'yi ekümenik olarak kabul edin. Ruhban Okulu'nu derhal açın.Milli değerlere hakareti suç sayan 301. maddeyi kaldırın, ya da değiştirin.PKK'yı siyasallaştırın. Af çıkarın. Tabii bunu direkt olarak böyle söylemiyorlar. Güneydoğu projesi olarak bunu lanse ediyorlar. Farklılıkların önünü açma, demokratikleşme olarak ifade ediyorlar, ama asıl hedefledikleri doğu ve Güneydoğu'nun federatif bir yapıya dönmesi ve Türkiye'nin bölünmesi. Lozan'ı rafa kaldırın. Azınlık tanımınızı değiştirin. Türkiye'de 36 etnik grup var. Onları da azınlık kavramına dahil edin.Askerinizi susturun.Sözde soykırımı inkar etmeyin. Ermenistan'a sınırınızı açın, ilişkilerinizi geliştirin. Yani doğu sınırlarımızı belirleyen Kars-Gümrü Antlaşması'nın rafa kaldırılmasını istiyorlar.Barzani'yi ve sözde Kürdistan'ı tanıyın.Peki, bu saydıklarım ve burada ifade edemediklerim iç işlerimize müdahale değil mi?AB Komisyonu Başkanı geliyor, bağımsız bir Türkiye'nin milletinin seçtiği mecliste vekillere konuşuyor, ardından CHP, MHP ve DTP liderleriyle özel görüşüyor, Patrik'le görüşüyor, ekümenikliğine vurgu yapıyor. Sonra da kalkıyor, AB sürecindeki ilerlemenin, büyük ölçüde Türkiye'de kaydedilen -yukarıda belirttiğimiz- ilerleme! ve reformlara! bağlı olduğunu söylüyor.Yani bütün AB taleplerini er ya da geç uygulamak zorundasınız yoksa? diyor. Aba altından sopasını gösteriyor.Peki, bütün bunlar iç işlerimize müdahale değil mi? Bizim taşeron siyasilerimiz köşeye sıkıştıkları her fırsatta lafta "bizim AB'ye ihtiyacımız yok" diyorlar, ama fiiliyatta "onsuz biz bir hiçiz" mesajını veriyorlar.Yani "ona ihtiyacımız yok, ama onsuz da bir şey yapamayız" gibi saçma bir hal içindeler. Proje yok, çözüm yok, açıkçası böyle bir dertleri de yok.Trajikomik olan ise milletimizin, bu çıkmazı yaşayan siyasilerin peşinde hala koşuyor olması.Artık "Ne AB, ne ABD ne de IMF, tek çözüm Bağımsız Türkiye" deme zamanıdır. Bu cümleyi sözde değil de özde demenin ispatı milli bir projeyi ortaya koyabilmektir.Siyasilerimizin içinde bunu deme hakkına sahip olan tek lider de "Milli Ekonomi Modeli" ve "Sosyal devlet-Milli devlet" projelerini ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş'tır.Birilerinin iç işlerimize gerçekten müdahale etmesini istemiyorsak, tam bağımsız kalmak istiyorsak, Prof. Dr. Baş'ın çözümlerine kulak vermeliyiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025