17 Aralık'a 10 gün kala Türkiye'de çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İstanbul'daki Ermeni Surp Pırgiç Hastanesi'ndeki Ermeni Müzesi'nin açılışını yapıyor ve burada çok garip açıklamalarda bulunuyor. Erdoğan bu Ermeni müzesini açmaktan heyecan duyduğunu belirtiyor ve ekliyor:
"Bu müze bugün ve yarınki nesiller için tarihe ışık tutacak bir müze olacaktır. Bu müzedeki eserleri gören hiçbir göz muhteşem bir sentezle, tarihi bir tecrübeyle hep birlikte beraber yaşadığımız tarihe şaşı bakamayacaktır. O yüzden bu müze benim gönlümde insanlık müzesidir. Bu ülkenin çocukları olarak hep birlikte yaşadık. Anadolu'da 'Benim bir Ermeni ustam vardı' denir. Bu da nasıl iç içe geçtiğimizin en güzel ispatıdır."
Başbakanın Ermeni müze açılışına verdiği önem ve duyduğu heyecan pek hayra alamet değil. Öncelikle şunu belirtelim; biz de Anadolu'da yetiştik ama bizim ve atalarımızın Ermeni ustaları yoktu. Yanlış anlaşılmasın, Ermenileri hedef tahtasına oturtmak niyetinde değilim. Ama Osmanlı'nın millet-i sadıkası olan ve o döneme kadar bizim de bir kültürel zenginlik olarak değerlendirebileceğimiz Ermeniler Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'yı arkadan vurmuştur. Bunun akabinde gerçekleşen Tehcir hadisesi ise, bugün Türkiye'nin uluslar arası arenada her yıl ısıtılarak önüne konulan bir "soykırım" dayatması şeklinde istismar edilmektedir. Her yıl başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere her ülke parlamentosunda sözde Ermeni Soykırımı'nı tanıma girişimleri başlatılıp, Türkiye'ye Ermeni sopası gösteriliyor. Bunu yapan da, Başbakan Erdoğan'ın "muhteşem sentez" olarak takdim ettiği ve çırağı olmakla övündüğü Ermeniler'den başkası değil. Bugün için Ermeniler, hem Kafkaslara açılma konusunda Türkiye'nin Azerbaycan çıkışını tıkayan bir tıpa, hem de Türkiye topraklarında gözü olan ve fırsat kollayan potansiyel bir hasım konumunda.
Bugünkü konjonktürde, Ermeniler, AB ve ABD'nin Türkiye'ye dayattıkları ve tavize zorladıkları unsurların (Kürtlerle birlikte) başında geliyor. Tarihte düvel-i muazzama bugünkü AB-ABD misyonu sürdürmekteydi. Osmanlı belli aralıklarla Doğu Anadolu bölgesinde Ermeniler lehine reformlar yapmaya zorlanıyor ve Ermenilere çeşitli imtiyazlar tanımak zorunda bırakılıyordu. Bugün de yapılan aynı şey.
Fakat Başbakan Erdoğan'ın böyle bir ortamda Ermenilerle ilgili söyledikleri, aynı saatlerde AP Başkanı Josep Borrell'in Diyarbakır'da Kürtçe teşekkürler ederek gerçekleştirdiği "Kürdistan" ziyareti ve yarın da Antalya Belek'te açılacak olan kilise, sinegog ve caminin bir arada olduğu Diyalog Merkezi bir arada düşünüldüğünde hayalîyi tahmin etmek güç olmasa gerek.
"Bu müze bugün ve yarınki nesiller için tarihe ışık tutacak bir müze olacaktır. Bu müzedeki eserleri gören hiçbir göz muhteşem bir sentezle, tarihi bir tecrübeyle hep birlikte beraber yaşadığımız tarihe şaşı bakamayacaktır. O yüzden bu müze benim gönlümde insanlık müzesidir. Bu ülkenin çocukları olarak hep birlikte yaşadık. Anadolu'da 'Benim bir Ermeni ustam vardı' denir. Bu da nasıl iç içe geçtiğimizin en güzel ispatıdır."
Başbakanın Ermeni müze açılışına verdiği önem ve duyduğu heyecan pek hayra alamet değil. Öncelikle şunu belirtelim; biz de Anadolu'da yetiştik ama bizim ve atalarımızın Ermeni ustaları yoktu. Yanlış anlaşılmasın, Ermenileri hedef tahtasına oturtmak niyetinde değilim. Ama Osmanlı'nın millet-i sadıkası olan ve o döneme kadar bizim de bir kültürel zenginlik olarak değerlendirebileceğimiz Ermeniler Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'yı arkadan vurmuştur. Bunun akabinde gerçekleşen Tehcir hadisesi ise, bugün Türkiye'nin uluslar arası arenada her yıl ısıtılarak önüne konulan bir "soykırım" dayatması şeklinde istismar edilmektedir. Her yıl başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere her ülke parlamentosunda sözde Ermeni Soykırımı'nı tanıma girişimleri başlatılıp, Türkiye'ye Ermeni sopası gösteriliyor. Bunu yapan da, Başbakan Erdoğan'ın "muhteşem sentez" olarak takdim ettiği ve çırağı olmakla övündüğü Ermeniler'den başkası değil. Bugün için Ermeniler, hem Kafkaslara açılma konusunda Türkiye'nin Azerbaycan çıkışını tıkayan bir tıpa, hem de Türkiye topraklarında gözü olan ve fırsat kollayan potansiyel bir hasım konumunda.
Bugünkü konjonktürde, Ermeniler, AB ve ABD'nin Türkiye'ye dayattıkları ve tavize zorladıkları unsurların (Kürtlerle birlikte) başında geliyor. Tarihte düvel-i muazzama bugünkü AB-ABD misyonu sürdürmekteydi. Osmanlı belli aralıklarla Doğu Anadolu bölgesinde Ermeniler lehine reformlar yapmaya zorlanıyor ve Ermenilere çeşitli imtiyazlar tanımak zorunda bırakılıyordu. Bugün de yapılan aynı şey.
Fakat Başbakan Erdoğan'ın böyle bir ortamda Ermenilerle ilgili söyledikleri, aynı saatlerde AP Başkanı Josep Borrell'in Diyarbakır'da Kürtçe teşekkürler ederek gerçekleştirdiği "Kürdistan" ziyareti ve yarın da Antalya Belek'te açılacak olan kilise, sinegog ve caminin bir arada olduğu Diyalog Merkezi bir arada düşünüldüğünde hayalîyi tahmin etmek güç olmasa gerek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012