Ülkemizde, hükümet ve yandaşları tarafından toz pembe gösterilmeye çalışılmasına rağmen öylesine kötü bir ekonomi yönetimi var ki, herkes mağdur.
Tabi, bal tutup parmağını yalayanlar hariç! Onlar da malum.
Milyonlarca vatandaşımız işsiz, hiçbir gelire sahip değil.
Milyonlarca çalışan vatandaşımız tam zamanlı olarak çalışmasına, hatta OECD ülkelerine göre daha fazla çalışmasına rağmen geçinebileceği bir maaşa sahip değil.
Yine milyonlarca vatandaşımız yıllarca çalışmış, primini düzenli olarak her ay ödemiş ve emekliliği alın terinin karşılığında hak etmiş olmasına rağmen maalesef açlık ve yokluk içinde perişan vaziyette bir yaşam sürüyor.
Önce işsizler ordusundan başlayalım.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), önceki gün eylül ayına ilişkin iş gücü verilerini açıkladı. Buna göre, işsizlik oranı bir önceki aya göre değişim göstermeyerek, hatta geçen yılın aynı ayına göre 0,5 puan azalarak yüzde 8,6 seviyesinde gerçekleşti.
Binlerce şirket, maliyetlerin yüksekliği ve pazar darlığı sebebiyle kepenk kapatırken, bazı ekonomistler ülkemiz için stagflasyon uyarıları yaparken TÜİK, geçen yıla göre işsizliğin azaldığını belirtiyor!
Ama aynı TÜİK, "atıl iş gücü" adında farklı bir veri daha paylaşıyor. Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel iş gücü ve işsizlerden oluşan atıl iş gücü oranı, eylülde yüzde 25,6 olarak gerçekleşmiş.
Resmi işsizlik verilerini hem oransal, hem de kişi sayısı olarak açıklayan TÜİK, konu atıl iş gücü olunca sadece oransal olarak açıklıyor. Doğal olarak vatandaşlar bu oranın kaç kişiye tekabül ettiğini bilmiyorlar.
Bu bilgiyi DİSK-AR'ın İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu'ndan öğrenebiliyoruz. Buna göre, yüzde 25,6'lık atıl iş gücü 10 milyon 271 bin kişiye karşılık geliyor. Diğer ifadeyle "geniş tanımlı" gerçek işsiz sayısı ülkemizde 10 milyon 271 bin kişi. TÜİK'e göre Eylül 2022'den bu yana dar tanımlı işsizlik yüzde 10,1'den yüzde 8,6'ya düşerken geniş tanımlı işsizlik yüzde 20,3'ten yüzde 25,6'ya çıktı.
Geniş tanımlı işsiz sayısı son iki yılda 2,7 milyon kişi arttı.
Azaldığı ifade edilen işsizler, atıl iş gücü halısının altına süpürülmüş!
Gerçi TÜİK'in açıkladığı yüzde 54,4'lük iş gücüne katılım oranına baktığımızda ve iş gücüne katılımın yüzde 80'ler seviyesinde olduğu Almanya ile mukayese ettiğimizde ülkemizdeki işsizlik tablosunun çok daha vahim bir durumda olduğunu ifade edebiliriz. Ayrıca istihdam rakamları içinde gösterilen çoğu kayıt dışı çalışan milyonlarca "ücretsiz aile işçisi" konusunu da ciddi manada irdelemek gerekiyor.
Peki, bu işsizler bir şekilde iş hayatına başladığında sorunları çözülmüş mü oluyor? Elbette ki hayır. İşsizlik problem, çalışmak da problem.
İşçileri Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda temsil eden Türk-İş'in ekim ayı verilerine göre, açlık sınırı 20 bin 431 liraya, yoksulluk sınırı 66 bin 553 liraya yükseldi. Asgari ücret ise 1 Ocak 2024'ten bugüne net 17 bin 2 lira.
Ve ülkemizde asgari ücret, 4 kişilik bir ailenin ortalama aylık geliri statüsünde.
Almanya'da asgari ücret yaklaşık 2 bin Euro (73 bin lira) ve asgari ücretli oranı yüzde 8. Diğerleri asgari ücretin kat kat üstünde bir gelire sahip.
Ülkemizde, "Yoksulluk sınırında maaş mı verilirmiş, kaynak yok" deyip çalışanları açlık sınırının altında bir gelire mahkum edenler, kaynaklarını tüketmiş ve bizim topraklarımızdan maden çıkartarak kendi insanına veren Almanya'yı "Bunu nasıl verebiliyor?" diye sorgulamaları lazım.
Batılı ülkeler bizden çıkardıkları madenlerle bu maaşları verebiliyorlar, bizim siyasiler ise buna göz yumuyorlar ve millete ait olan zenginliklerin talanına kapı açıyorlar. Ondan sonra da iş vatandaşa vermeye gelince, kaynak yok!
Şimdi de tartışıyorlar, 2024 yıl sonu enflasyonuna göre mi maaşlara zam yapalım, yoksa 2025 yıl sonunda beklenen enflasyona göre mi diye.
Konu kendileri ve yandaşları olduğunda zamda hiç tereddüt etmiyorlar.
Emeklilerimizin hali ise daha da içler acısı. Açlık sınırının 20 bin liranın üstünde olduğu ülkemizde milyonlarca emeklimizin maaşı 12 bin 500 lira.
Emeklilerimizi çoktan mezara gömmüşüz de farkında değiliz.
Hatta şimdilerde "beklenen ölüm yaşının arttığı" ifade edilerek, emeklilik yaşını daha da ileriye almaya çalışıyorlar. Tam mezarda emeklilik sistemi.
Bunun böyle gitmeyeceği net ve açıktır.
Dünyanın en verimli topraklarına ve en zengin kaynaklarına sahip ülkemizde problem kaynağın olmaması değil, bu zenginlikleri milleti için devreye koymayan iş bilmez siyasilerdir.
Artık millet olarak işsizine iş, çalışanına ve emeklisine yoksulluk sınırı üzerine maaş verecek olan siyasileri başımıza taç etmeliyiz.
Bu noktada tek seçeneğimiz var; o da parti programında Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni barındıran Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve lideri Hüseyin Baş'tır.
- Suriye’deki gelişmeler BOP’un uzantısı / 04.12.2024
- Fırat’ın batısı da, doğusu gibi devlet istiyor / 03.12.2024
- Gelmiş ve gelecek tüm kadınların en üstünü: Hz. Fatıma (a.s.) / 30.11.2024
- Savaş riski varsa, ithalat neden? / 27.11.2024
- Siyasiler, bölünmeyi teşvik ediyor / 26.11.2024
- Birlik ve beraberliğin merkezi: Ehl-i Beyt / 23.11.2024
- ‘Bugün ithal ettiğin et, yarını yok eder’ / 22.11.2024
- ABD’nin ‘balistik füze’ kararı ne anlama geliyor? / 20.11.2024
- Sıkıştıkça laikliğe saldırıyorlar! / 19.11.2024