Dışişleri Bakanımızın kameralar karşısına geçip verdiği pozlara, yaptığı açıklamalara bakılırsa herşey tıkırında...
Zannedersiniz ki Abdullah Gül zafer kazanmış ve de üstelik yeni ülkeler fethetmeye hazır bir komutan!
"Ciddi devlet adamı" ve "herşey kontrolümde" havasında verdiği demeçlere bakılırsa örneğin, Talabani'nin Ankara'ya geliş nedeni Türkiye'den özür dilemek istemesi. Hatta Bakanımıza göre biz Peşmergelerin hamisiymişiz! Celal Talabani de Türkiye'ye mahkum ya, hamisine saygılarını sunmak üzere ziyarete geliyor!
Avrupa Birliği de, en az Talabani kadar Türkiye'ye aşık! Ankara ve Brüksel'den birtakım hainler! işin içine girmese, Kıbrıs şartını İlerleme Raporu'na eklemeyecekmiş! Dışışleri Bakanımız öyle diyo...
Tabii Abdullah Gül'ün konuştuğu, demeç patlattığı adresler, kendisiyle aynı suyu, aynı ekmeği paylaşan takımdan. Kalkıp da can sıkacak, ham sorular soracak halleri yok ya?
Körler, sağırlar, birbirlerini ağırlıyorlar durumu... Havada uçan kuşun kanadındaki rüzgardan, hükümeti destekleme anlamı çıkaranların, AB ortak imanında buluşanların "El insaf be kardeşim, din kardeşiyiz" diyecek halleri tabii ki yok.
Değişen kim? Tarih söylesin
Biz tüm bunları tarihe havale ederek, yine tarihi referans gösterelim. Çok değil bundan beş yıl önce bakınız Abdullah Gül, uğruna herşeyimi feda ederim dediği AB için neler söylemiş?
"Ne Avrupa Birliği beyler! Bunlar bizi AB'ne almazlar, almayacaklar da. Yaptıkları şey ülkeyi oyalamaktan başka bir şey değil. Niçin AB değil de AB süreci dediklerinin farkında değil misiniz? Bir yanlış hayale bağlanarak, Türkiye'ye yazık ediliyor. Adamların din farkı sebebiyle söylediklerini anlamak için, acaba ne olmamak gerekiyor. Biz Müslüman olduğumuz için AB'ne alınmayacağız, hepsi bu..."
İşte Gül'ümüzün! Beş yıl önce söyledikleri mealen bunlar. Şimdi aynı isim AB için, Mesut Yılmaz misyonuna soyunuyor. Ne türbanı, ne YÖK.'ü, bunlar bizim için vızıltı, asıl büyük yürüyüşümüz Avrupa Birliği'dir, diyor.
Dışişleri Bakanının beş yıl önce ve beş yıl sonra söylediklerini toparlayacak olursak herhalde şunu anlamamız icabediyor;
"Ya Türkiye'nin, ya da Avrupa'nın din değiştirmesi gerekiyor."
Avrupa'nın değişmediğine, değiştim diyenler bizimkiler olduğuna göre, herhalde yukarıdaki tespiti fazla tartışmaya gerek yok. Zaten Başbakan Tayyip Erdoğan da iktidara geldiğinin daha ilk günü "AB bizim için bir medeniyet projesidir" dememiş miydi?
Şimdi Erdoğan ve Gül, hükümetin bir ve iki nolu isimleri AB yolunda bir iman sergiliyorlar. Hatta Gül'ümüz "bu konuda her türlü sorumluluğu üstlenirim" diyerek "siyasetçinin iki kefeni var" hikayesini bile oynayabiliyor. Sanki samimi bir iki kale ve kalem dışında, Avrupa Birliği'ne hayır deme cesaretini gösteren birileri varmış gibi.
Gül'ün murad ettiği adres emin olun en az hükümet kadar AB'ci... Eğer böyle olmasa herhalde çıkar Kıbrıs elden gidiyorken, ciddi bir kaç kelam ederlerdi.
Hükümet hiçbir şeyi gizlemiyor!
Hükümetin tebrik edilecek bir tek yönü var. O da açık olmaları...
İktidar, açık beyanlar ve bir kararlılıkla Türkiye'yi içinde bulunduğu İslam medeniyetinden koparıp, Hıristiyan vadisine oturtmak istiyor, bu kesin.
Kıbrıs'sa Kıbrıs, Ruhban Okulu'ysa Ruhban Okulu, Ege'yse Ege, Pontus'sa Pontus...
Dışişleri Bakanı zaten "Türkiye'nin bir azınlık sorunu var ne yapalım yani, gizliyelim mi" sözleriyle yeni gündemimizi de belirledi. Bakalım bu iş nereye, hangi adrese kadar ulaşacak? Türkiye'ye yüz çeşit azınlık üretenle, bu işi nereye kadar götürecekler?
Bu medya, bu kamuoyu ve bu zihniyet varken herşey olur, ben kuşku duymuyorum.
Çünkü Irak'ta bütün bir dış politikamız yerle bir olmuş, kırmızı çizgi adına herşey pembeleşmişken "sorumluluğun s'sini" hatırlamayanların ve de hatırlatmayanların bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Celal Talabani'ye mesela, hamilik yapacakmışız! Kusura bakmayın ama Talabani Ankara'ya moral vermek üzere geliyor. "Canınızı sıkmayın, olur böyle şeyler" demek için...
Tezkere çıkarıp, oturduğumuz yerde işgalci olduğumuz halde Irak'a gidemeyişimizin nedeni Talabanı ve Barzani idi. Abdullah Gül bunu unutuyor galiba.
Irak'ta artık onların borusu ötüyor. Türkiye ise Talabani'nin kendisini ziyaretinden bile mutlu olacak bir hale düştü, düşürüldü... Tekrarlayalım ki bu büyük yıkımı gündem edecek, yaka tutacak bir vicdan ve yürek bu ülkede kalmamıştır.
Dünün aşiret reisleri bu nedenle, bugünün devlet başkanıdır, başbakanıdır.
Herhalde bu hikayenin 58. Hükümet ve Abdullah Gül'ün devr-i iktidarında yazıldığı unutuluyor.
Hatırlatalım dedik.
Zannedersiniz ki Abdullah Gül zafer kazanmış ve de üstelik yeni ülkeler fethetmeye hazır bir komutan!
"Ciddi devlet adamı" ve "herşey kontrolümde" havasında verdiği demeçlere bakılırsa örneğin, Talabani'nin Ankara'ya geliş nedeni Türkiye'den özür dilemek istemesi. Hatta Bakanımıza göre biz Peşmergelerin hamisiymişiz! Celal Talabani de Türkiye'ye mahkum ya, hamisine saygılarını sunmak üzere ziyarete geliyor!
Avrupa Birliği de, en az Talabani kadar Türkiye'ye aşık! Ankara ve Brüksel'den birtakım hainler! işin içine girmese, Kıbrıs şartını İlerleme Raporu'na eklemeyecekmiş! Dışışleri Bakanımız öyle diyo...
Tabii Abdullah Gül'ün konuştuğu, demeç patlattığı adresler, kendisiyle aynı suyu, aynı ekmeği paylaşan takımdan. Kalkıp da can sıkacak, ham sorular soracak halleri yok ya?
Körler, sağırlar, birbirlerini ağırlıyorlar durumu... Havada uçan kuşun kanadındaki rüzgardan, hükümeti destekleme anlamı çıkaranların, AB ortak imanında buluşanların "El insaf be kardeşim, din kardeşiyiz" diyecek halleri tabii ki yok.
Değişen kim? Tarih söylesin
Biz tüm bunları tarihe havale ederek, yine tarihi referans gösterelim. Çok değil bundan beş yıl önce bakınız Abdullah Gül, uğruna herşeyimi feda ederim dediği AB için neler söylemiş?
"Ne Avrupa Birliği beyler! Bunlar bizi AB'ne almazlar, almayacaklar da. Yaptıkları şey ülkeyi oyalamaktan başka bir şey değil. Niçin AB değil de AB süreci dediklerinin farkında değil misiniz? Bir yanlış hayale bağlanarak, Türkiye'ye yazık ediliyor. Adamların din farkı sebebiyle söylediklerini anlamak için, acaba ne olmamak gerekiyor. Biz Müslüman olduğumuz için AB'ne alınmayacağız, hepsi bu..."
İşte Gül'ümüzün! Beş yıl önce söyledikleri mealen bunlar. Şimdi aynı isim AB için, Mesut Yılmaz misyonuna soyunuyor. Ne türbanı, ne YÖK.'ü, bunlar bizim için vızıltı, asıl büyük yürüyüşümüz Avrupa Birliği'dir, diyor.
Dışişleri Bakanının beş yıl önce ve beş yıl sonra söylediklerini toparlayacak olursak herhalde şunu anlamamız icabediyor;
"Ya Türkiye'nin, ya da Avrupa'nın din değiştirmesi gerekiyor."
Avrupa'nın değişmediğine, değiştim diyenler bizimkiler olduğuna göre, herhalde yukarıdaki tespiti fazla tartışmaya gerek yok. Zaten Başbakan Tayyip Erdoğan da iktidara geldiğinin daha ilk günü "AB bizim için bir medeniyet projesidir" dememiş miydi?
Şimdi Erdoğan ve Gül, hükümetin bir ve iki nolu isimleri AB yolunda bir iman sergiliyorlar. Hatta Gül'ümüz "bu konuda her türlü sorumluluğu üstlenirim" diyerek "siyasetçinin iki kefeni var" hikayesini bile oynayabiliyor. Sanki samimi bir iki kale ve kalem dışında, Avrupa Birliği'ne hayır deme cesaretini gösteren birileri varmış gibi.
Gül'ün murad ettiği adres emin olun en az hükümet kadar AB'ci... Eğer böyle olmasa herhalde çıkar Kıbrıs elden gidiyorken, ciddi bir kaç kelam ederlerdi.
Hükümet hiçbir şeyi gizlemiyor!
Hükümetin tebrik edilecek bir tek yönü var. O da açık olmaları...
İktidar, açık beyanlar ve bir kararlılıkla Türkiye'yi içinde bulunduğu İslam medeniyetinden koparıp, Hıristiyan vadisine oturtmak istiyor, bu kesin.
Kıbrıs'sa Kıbrıs, Ruhban Okulu'ysa Ruhban Okulu, Ege'yse Ege, Pontus'sa Pontus...
Dışişleri Bakanı zaten "Türkiye'nin bir azınlık sorunu var ne yapalım yani, gizliyelim mi" sözleriyle yeni gündemimizi de belirledi. Bakalım bu iş nereye, hangi adrese kadar ulaşacak? Türkiye'ye yüz çeşit azınlık üretenle, bu işi nereye kadar götürecekler?
Bu medya, bu kamuoyu ve bu zihniyet varken herşey olur, ben kuşku duymuyorum.
Çünkü Irak'ta bütün bir dış politikamız yerle bir olmuş, kırmızı çizgi adına herşey pembeleşmişken "sorumluluğun s'sini" hatırlamayanların ve de hatırlatmayanların bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Celal Talabani'ye mesela, hamilik yapacakmışız! Kusura bakmayın ama Talabani Ankara'ya moral vermek üzere geliyor. "Canınızı sıkmayın, olur böyle şeyler" demek için...
Tezkere çıkarıp, oturduğumuz yerde işgalci olduğumuz halde Irak'a gidemeyişimizin nedeni Talabanı ve Barzani idi. Abdullah Gül bunu unutuyor galiba.
Irak'ta artık onların borusu ötüyor. Türkiye ise Talabani'nin kendisini ziyaretinden bile mutlu olacak bir hale düştü, düşürüldü... Tekrarlayalım ki bu büyük yıkımı gündem edecek, yaka tutacak bir vicdan ve yürek bu ülkede kalmamıştır.
Dünün aşiret reisleri bu nedenle, bugünün devlet başkanıdır, başbakanıdır.
Herhalde bu hikayenin 58. Hükümet ve Abdullah Gül'ün devr-i iktidarında yazıldığı unutuluyor.
Hatırlatalım dedik.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021