Fransız iş dünyasının önde gelenleri; "Türkiye'de yatırımın tam zamanı" dediler. Sözüm ona bir taraftan moral pompalamaya çalıştılar. Gerçekten yatırım yapacaklar mı, yapmayacaklar mı? Yapacaklarsa hangi sahalarda, hangi yatırımları ve hangi şartlarda ve neyin karşılığı olarak yapacakları şimdilik belli değil.
Normal şartlarda bu sualler çok önemli olmayabilir. Hele iç ve de dış dengeleri kendi kontrolünde tutan bir Türkiye için bu tip dış yatırımlar çok faydalı da olabilir.
Ancak ekonomisi dibe vurmuş, siyasi iradesini kaybetmiş bir Türkiye için Fransızların bu gövde gösterisi bana biraz tuhaf geldi. Ayrıca Türk yatırımcıların yatırımdan kaçtığı, kolay yoldan para kazanmayı tercih ettiği bir ortamda, bir çoklarının da Bulgaristan'da, Romanya'da ve Polonya gibi dış ülkelerde yatırım yaptıkladrı da göz önünde bulundurulursa gerçekten bu işte bir bit yeniği olmadığını düşünmek bayağı zorlaşıyor.
Bir taraftan Türk lirasının değeri hızla düşüyor, üretim ve üretime yönelik yatırımlar tamamen durmuş, hazine mallarının da satışa çıkarıldığı bir dönemde Fransızlar; "Türkiye de yatırımın tam zamanı diyorlar".
Kim bunlar? Daha dün "Sözde Ermeni Soykırımı" iddialarını parlamentolarından geçiren Fransızlar. Yarın İtalyanlar ve başkaları...
Bizim kepenkler inerken, işyerleri, fabrikalar bir bir kapanırken bazıları da yurt dışına kaçarken, siyasi olarak da her türlü üretimin ve yatırımın önü tıkanırken Fransızlar ve İtalyanlar Türkiye'de yatırım yapacaklarını söylüyorlar.
Dilim varmıyor ama, hazine mallarının ve arazilerinin diplomatik bahanelerle satışa arz edildiği bir dönemde yapılacak satışlarla yarın kendi ülkemizde kiracı durumuna düşmeyeceğimizi kim iddia edebilir.
Niçin kendi insanımıza, kendi yatırımcımıza iş ve yatırım imkanı vermiyoruz? İş ve yatırım sahalarını tamamen boşalttıktan sonra yabancıların iştahını kabartıp meydanı onlara bırakmanın yarın nelere mal olacağını düşünmek gerekmez mi?
AB sürecinde egemenliğin devrinin tartışmaya açılmasının ardından ekonomik gücün de karşı tarafa geçmesi için yapılan bu çalışmaları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı açısından ele alması gerekenler ne düşünüyorlar, acaba?
Farklı anlatım ve yorumlarla milletten gizlenen ve kaçırılan bu acı gerçeklere daha ne kadar ilgisiz kalınacak veya müsamaha gösterilecek?
Niçin bu olaylar ve gelişmeler, halktan gizleniyor. Niçin bütün bunlar her türlü önyargıdan uzak olarak artısıylaeksisiyle konuşulmaz, muzakere edilmez ve halka sorulmaz?
Yoksa kendi ülkemizde kiracı olmaya mı karar verdik? Yarın çok daha zor şartlarda önümüze konacak kira kontratlarıyla kendimizi sokakta bulursak şaşmayalım.
Ama benim bildiğim bir şey var... O da bu milletin hiç bir zaman kiracı olmadığı ve çok iyi bir ev sahibi olduğudur.
Normal şartlarda bu sualler çok önemli olmayabilir. Hele iç ve de dış dengeleri kendi kontrolünde tutan bir Türkiye için bu tip dış yatırımlar çok faydalı da olabilir.
Ancak ekonomisi dibe vurmuş, siyasi iradesini kaybetmiş bir Türkiye için Fransızların bu gövde gösterisi bana biraz tuhaf geldi. Ayrıca Türk yatırımcıların yatırımdan kaçtığı, kolay yoldan para kazanmayı tercih ettiği bir ortamda, bir çoklarının da Bulgaristan'da, Romanya'da ve Polonya gibi dış ülkelerde yatırım yaptıkladrı da göz önünde bulundurulursa gerçekten bu işte bir bit yeniği olmadığını düşünmek bayağı zorlaşıyor.
Bir taraftan Türk lirasının değeri hızla düşüyor, üretim ve üretime yönelik yatırımlar tamamen durmuş, hazine mallarının da satışa çıkarıldığı bir dönemde Fransızlar; "Türkiye de yatırımın tam zamanı diyorlar".
Kim bunlar? Daha dün "Sözde Ermeni Soykırımı" iddialarını parlamentolarından geçiren Fransızlar. Yarın İtalyanlar ve başkaları...
Bizim kepenkler inerken, işyerleri, fabrikalar bir bir kapanırken bazıları da yurt dışına kaçarken, siyasi olarak da her türlü üretimin ve yatırımın önü tıkanırken Fransızlar ve İtalyanlar Türkiye'de yatırım yapacaklarını söylüyorlar.
Dilim varmıyor ama, hazine mallarının ve arazilerinin diplomatik bahanelerle satışa arz edildiği bir dönemde yapılacak satışlarla yarın kendi ülkemizde kiracı durumuna düşmeyeceğimizi kim iddia edebilir.
Niçin kendi insanımıza, kendi yatırımcımıza iş ve yatırım imkanı vermiyoruz? İş ve yatırım sahalarını tamamen boşalttıktan sonra yabancıların iştahını kabartıp meydanı onlara bırakmanın yarın nelere mal olacağını düşünmek gerekmez mi?
AB sürecinde egemenliğin devrinin tartışmaya açılmasının ardından ekonomik gücün de karşı tarafa geçmesi için yapılan bu çalışmaları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı açısından ele alması gerekenler ne düşünüyorlar, acaba?
Farklı anlatım ve yorumlarla milletten gizlenen ve kaçırılan bu acı gerçeklere daha ne kadar ilgisiz kalınacak veya müsamaha gösterilecek?
Niçin bu olaylar ve gelişmeler, halktan gizleniyor. Niçin bütün bunlar her türlü önyargıdan uzak olarak artısıylaeksisiyle konuşulmaz, muzakere edilmez ve halka sorulmaz?
Yoksa kendi ülkemizde kiracı olmaya mı karar verdik? Yarın çok daha zor şartlarda önümüze konacak kira kontratlarıyla kendimizi sokakta bulursak şaşmayalım.
Ama benim bildiğim bir şey var... O da bu milletin hiç bir zaman kiracı olmadığı ve çok iyi bir ev sahibi olduğudur.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010